31 Aralık 2019 tarihinde Çin Hükümeti Dünya Sağlık Örgütü’ ne DSÖ 41 yeni vaka bildirir. Teşhis gönderdiği belgede atipik pnömoni olarak isimlendirilir. Aynı tarihlerde Li Wenliang isimli bir doktor ise meslektaşlarına ve yakın çevresine Wuhan bölgesinde SARS benzeri yeni bir korona virüsten bahsetmekteydi. 3 Ocak’ ta Li Wuhan Kamu Güvenliği Bürosu polisleri tarafından sorguya alındı ve bu bilgiyi yaymayacağına dair bir taahhütname imzalamaya zorlandı. Çin kamu yetkililerinin yaptığının örtbas mı yoksa öngörüsüzlük mü olduğunu bilemesek de sanırım o gün kimse dünyanın bugünkü halini tahmin edemezdi. Hatta 23 Ocak’ ta Wuhan ve Hubei şehirleri insanlık tarihinin gördüğü en büyük karantinasına alındığında dahi kendimizi bunun dışında görüp durumun geçici olduğunu düşündük. Neticede henüz 2009 yılında domuz gribinden dolayı pandemi ilan edilmiş ve günlük hayatımıza temas etmemişti. 22 Mart itibari ile geldiğimiz nokta Dünya’ nın hemen hemen bütün ülkelerine yayılmış 342.410 vaka 14.762 hayatını kaybetmiş dünya vatandaşı ve yok olan yaşam tarzlarımız… An itibari ile Çin’ de salgın kontrol altına alınmış gözükmekte. 14 Mart ile salgının merkezi artık Avrupa kıtası. Bugün bu yazıda COVID 19 salgınının diğerlerinden farkını anlatarak Çin’ i başarılı yapan etkenlerin neden ve nasıl Batı Dünyası’ nın aleyhine işlediğini göstermeyi hedefliyorum. Bu amaçla öncelikle Çin’ de alınan önlemleri Çin’ in yönetim yapısı ve sağlık sistemi özelinde anlatacağım. Ardından ise İtalya özelinde bu önlemlerin neden alınamadığını ve İtalya ile benzer nedenlerden dolayı Amerika Birleşik Devletleri’ nde ABD işlerin çığırından çıkabileceğini göstermeyi hedefliyorum. Komplo teorilerinin havada uçuştuğu bu günlerde umarım bu yazının düşüncelerinizin berraklaşmasına katkısı olur.
Trump Şubat ayı içerisinde attığı twitler ile bu virüsü domuz gribi ile karşılaştırıp havaların ısınması ile düşüş trendine geçeceğini ilan etti. Bu aslında batı dünyasını temsilen ABD’ nin ve devlet örgütlerinin durumu kavramak konusunda ne kadar gerilerde olduğunu göstermiştir. Çünkü yeni tip korona virüsünü diğer soğuk algınlığı virüsleri ile aynı yerde görmemiz mümkün değil. Öncelikle daha önce görülmemiş düzeyde bir bulaşıcılık oranına sahip. Sayısı aritmetik değil geometri artıyor. 14 günlük uzun bir kuluçka süresi var. Ve bu dönemde de bulaşabildiğini gösteren örnekler mevcut önümüzde. Bazı kişileri ise hiç hasta etmeden onunla beraber dolaşmakta. Yani belki tarihte çok az virüste olan bir özellikle karşı karşıyayız. Belirtiler ortada yokken bulaşıyor. Yani saldırıya geçmeden önce saklanıyor desek yanılmış olmayız. Her birey hem şüpheli hem de kurban durumunda. Trump’ ın ilan ettiğinin aksine havalar ısındığında da salgının düşüşe geçeceğine dair elimizde sağlam kanıtlar yok. Şuan hüküm sürdüğü coğrafyalar itibariyle bunu kolaylıkla söyleyebiliriz. Yüzde yüz etkili bir aşı veya ilaç şuan için yok ve yakın gelecekte de böyle bir imkana sahip değiliz. Tek etkili yöntem ise Çin’ in başarı ile uyguladığı sosyal izolasyon. Oda bir çok ekonomik ve sosyal yan etkiye sahip. Yani dünya hükümetleri bir kararın arifesinde. Ancak verecekleri karar ne olursa olsun salgının engellenme ihtimali ortadan kalkmış durumda. Peki diyeceksiniz neden bütün bu çaba. Açıklayalım. Elimizdeki tecrübelerden elde ettiğimiz rakamlar dünya nüfusunun üçte ikisinin virüsten enfekte olacağı yönünde. Bu üçte ikinin yüzde altısı yoğun bakıma ihtiyaç duyacak ve bu altı kişiden ikisinin ölüm riski bulunuyor. 80 milyonluk Türkiye’ de bu rakam 1 milyon kişiye denk gelir. İşte bugün için bütün çabamız yoğun bakıma ihtiyaç duyacak 1 milyon kişinin hastalıkla mümkün olduğu kadar uzun vadede karşılaşarak bu ihtiyacın zamana yayılması. Aksi takdirde İtalya’ da olduğu gibi sağlık sisteminin çökme riski ile karşı karşıya kalabiliriz.
İşte Çin kısa bir inkar döneminin ardından 23 Ocakta Wuhan ve Hubei bölgesini karantina altına alarak sosyal izolasyonu sağladı. Şu an için salgının kontrol altında olduğunu ilan edilmiş durumda. Ancak önlemler katılığını sürdürmekte. Peki Çin bu büyük sosyal izolasyonunu ve insanlık tarihin en büyük karantinasını nasıl başarıyla gerçekleştirdi? Adım adım anlatalım. Çin Wuhan ve Hubei bölgelerini karantina altına alacağını ilan ettiğinde bütün dünya afalladı. Ve uzmanlar bu duruma şüphe ile yaklaştılar. Şüphe ile yaklaşmalarının arkasında bunun insani ve ekonomik maliyetinin ne olacağı vardı. Çin Halk Cumhuriyeti’ nin insan hakları ihlali karnesini düşündüğümüzde haksız bir kaygıda sayılmaz aslınsa. Tartışmalar karantinanın ardından haftalarca sürdü. Sonuç olarak virüs ile mücadele konusunda Çin Hükümeti haklı çıksa da insan hakları ihlallerinde maalesef dünya haklı çıktı. Bu konuyu tekrar dönmek üzere rafa kaldıralım şimdilik. Yaklaşık 22 milyon kişinin yaşamakta olduğu bu iki şehre kararın alınmasın ardından bildirim yapıldı. Ve iki saat içinde giriş ve çıkışlar katı şekilde yasaklandı. Okul ve üniversiteler tatilde idi. Buna karşılık tatil sınırsız olarak uzatıldı. Yiyecek ve ilaç satan yerler harici her yer kapatıldı. Kişisel araba kullanımı yasaklanırken kamu ulaşımı iptal edildi. Önceleri insanların evlerinden çıkmaları serbestti. Ancak kademeli olarak buda yasaklandı. Ailelerden sadece bir kişinin iki günde bir dışarı çıkarak ihtiyaçların karşılanmasına izin verildi. Bir sonraki aşamada uygulama daha da sıkılaştırılarak evlerin kontrolüne başlandı. Hastalık ihtimali olan kişiler zorla evlerinden alındı. Karantina uygulaması sırasında Çin’ in genelinde alınan önlemlerinde dozajının arttırıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü bölgenin kapatılmasından önce kentten kaçanların varlığı bilinmekteydi. Bunun için karantinanın merkez olduğu bir çember boyunca karantina bölgesi dışındaki yerleşim merkezlerinde bina girişlerine termal kamera koyuldu. Arkasından insanların kendi resmi ikametgahları dışında olan binalara girişleri yasaklandı. Maske kullanımı yaygınlaştırılırken birçok yerde de zorunlu hale getirildi. Maske kullanımının denetimi için envanterdeki dronları kullandı yetkililer. Buna karşılık karantina bünyesinde uygulanan önlemler sırasında evde açlık ve susuzluktan ölen özürlü yaşlı ve bakıma muhtaç kişilerin olduğu bilinmektedir. İlaveten hasta insanların evlerinden ve ailelerinden zorla alınmaları sırasında sokaklarda oluşan tablo gözünüzün önüne gelecektir. Tahmin edebileceğiniz gibi bu tip katı önlemlerin tavizsiz ve hızlı şekilde uygulanabilmesi mümkün kılan Çin’ in yönetim biçimidir. Katı ve merkezi yönetimin yaptığı sorgusuz uygulamalar bu dev sosyal izolasyonu mümkün kılmıştır. İtalya özelinde Avrupa örneğine gelecek olursak; her şeyden evvel Çin’ in aldığı sert önlemlerin İtalya’ da alınması beklenemez. Çünkü Mussolini gibi bir diktatörü görmüş insanlar için sokağa çıkma yasağının virüs kadar tehlikeli algılanacağını ön görebiliriz. Ayrıca İtalya devlet mekanizması Çin kadar merkezi ve yetkili bir özellik sergilemez. Dolayısıyla Avrupa’ da sosyal izolasyonun bu kadar katı şekilde uygulanmasını bekleyemeyiz. İtalya 19 bölge ve 2 özerk şehirden oluşur. Bütçe ulusaldır. Ancak bölgeler merkezden aldıkları ödeneğin harcanmasındaki eylem planlarını kendileri yaparlar. Merkezi yönetim politikaları bölgeler için tavsiye niteliğindedir. Bu durum sağlık uygulamaları içinde benzer şekilde işler. Bu sistemin salgın öncesi işleyişinin bozuk olduğunu iddia edecek bir veri yok elimizde. Ancak bu bir kriz ve kriz dönemleri farklı uygulamalar gerektirir. Virüs ilk İtalya’ da görülmeye başladığında merkezi hükümetin direktifleri bölgelerde farklı şekilde uygulanmıştır. Merkez otorite ile yerel yöneticiler arasında çıkan koordinasyonsuzluk krizi büyüten en büyük etken olarak görülmekte şuan. Bu koordinasyonsuzluğu daha iyi ifade etmek amacıyla Türkiye’ de ki sistemden örnekler vererek anlatmaya çalışayım. Ülkemizde ilk vakalar ortaya çıkmaya başladığı anda şüpheli kişileri aile hekimliğinden başlayan sevk zincirine yöneltmiş olsaydık duruma müdahale etmekte ne kadar geç kalacağımız ve hastalığın ne kadar yaygınlaşacağını rahatlıkla düşünebilirsiniz. Bunun yerine Sağlık Bakanlığı belirli merkezler oluşturdu ve şüpheli vakaları oraya yönlendirdi. İşte İtalya normal zamandaki sağlık sistemini uygulamaya kalkarak durumu içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Şu an başta bahsettiğim yüzde altı yoğun bakıma ihtiyacı olan hastalar aynı anda hastanelere başvurmaktadır. Böyle bir yükü hiçbir sağlık sisteminin kaldırması söz konusu olamaz. İtalyan doktorlar belki de İkinci Dünya Savaşından sonra ilk defa kimin yaşayıp kimin öleceği konusunda karar vermek pozisyonu ile karşı karşıya kalmışlardır. Sağlık çalışanları arasında Çin’ de yüzde 3 2 olan enfekte olma oranı İtalya’ da yüzde 10’ a yaklaşır. Bu bile sadece durumun kriz yönetiminden ne kadar uzak olduğunu gösterir bize. Bunun yanında gelen haberler halen sağlık personelinin filtresiz maskelerle çalıştığı yönünde. Bunu DSÖ ECDC ortak misyon raporunda da görebiliriz. Raporda İtalya'nın hastanelerde enfeksiyon önleme ve kontrol önlemleri üzerinde çalışması gerektiğini tavsiye etmektedir. Yani an itibari ile İtalyan sağlık kurumları hastalıkla mücadele etmenin yanında hastalığı yayan merkezlerde olmaktadır. DSÖ 11 Mart’ ta ilan ettiği pandemi ilan edilmesinin nedenini bu anlatılanlar ile uyumlu olarak endişe verici eylemsizlik seviyeleri olarak belirtmiştir. Yani tek kelime ile özetleyebilirsek Avrupa’ nın demokratik liberal ve katılımcı yapısı bu süreç de aleyhine işlemektedir. Bunu söylemekten dolayı üzüntü duyuyorum ki ABD’ de her şeyin çok başındayız ve ABD yönetim yapısı ve sağlık sistemi sahip oldukları niteliklerden dolayı çok daha büyük riskler taşımakta. Ancak bu yazı oldukça uzadığından ABD’ yi bekleyen tehlikeyi bir sonraki yazıda yazmak istiyorum.
Youtube: https: www.youtube.com channel UCfD3GneTfcS23YAQdy4GfJA?view_as subscriber Instagram: literaryvoice