10 Ocak, Türkiye'de basın emekçilerinin özverili çalışmalarını kutladığımız, "Çalışan Gazeteciler Günü" olarak adlandırdığımız bu gün, sadece bir kutlama değil, aynı zamanda gazetecilerin karşılaştığı zorlukları, basın özgürlüğünün önemini ve doğru haberin toplum için vazgeçilmezliğini hatırlatma vesilesidir.
10 Ocak'ın "Çalışan Gazeteciler Günü" olarak kutlanmasının ardında yatan tarihi kısaca şöyle hatırlayalım. 1961 yılında 9 büyük gazete patronu çalışanlarına yönelik bir takım yaptırımlar ve kendilerinden talep edilen hakları vermemek üzere yayın durdurmuştu. Bunun üzerine gazete sendikaları tarafından “BASIN” isminde bir gazete çıkarılmaya başlandı. Bu gazete gerek patronların durdurduğu yayının açığını kapatmak, gerekse hak kaybına uğrayan çalışan gazetecilerin sesini duyurmak üzere 3 gün süre ile yayın yaptı. Karşılıklı görüşmelerin üzerine 10 Ocak 1961 tarihinde yürürlüğe giren 212 sayılı kanun ile basın emekçileri lehine bir takım haklar kazanılmış oldu. Bu yasa, gazetecilere önemli haklar getirmiş ve, mesleklerini daha güvenceli bir şekilde icra etmelerine olanak sağlamış oldu. Bu nedenle, 10 Ocak, Türk gazetecilik tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul edilir.
Milli olarak kutladığımız bu güne özel olarak gazeteciler toplantıların öznesi konumunda ağırlanır ve makam sahiplerinin misafiri olurdu.
Bu uzun girişten sonra gelelim asıl konumuza!
Camiayı az biraz takip edenler bilir ki geçtiğimiz yıl Düzce Gazeteciler Cemiyeti’nde iki defa yönetim oluşturuldu. İslam Keleş başkanlığındaki cemiyet önce Cihat Tutkun’a teslim edildi. Cihat ağabeyin ansızın ölümü üzerine Hakan Çakır seçimle Düzce Gazeteciler Cemiyetinin yeni başkanı oldu. Genel Kurul seçimleri mahkemeye taşınmış ise de henüz netleşen bir durum olmadığından Çakır’ın başkanlığı devam ediyor.
Tabi bu sancılı süreçte birçok cemiyet üyesi istifasını duyurdu. Hal böyle olunca da cemiyet büyük zafiyete uğradı. Bu zafiyet gazeteciler üzerine tahakküm kurmak isteyenlerin de elini güçlendirmiş oldu. Gazeteciliği sadece açıklananı, söyleneni duyurmaktan ibaret bilip, gazetecileri posta güvercini sanan zevata gün doğdu.
Mesela, yaptığım bir haberin doğruluğunu ispat etmek ve gerçekliğe dayandırmak üzere kullandığım materyalden dolayı hakkım da savcılığa suç duyurusunda bulunuldu. Siyasi parti liderliğinden gazeteciliğe soyunan şahsın şikayetini yüce adalet neticelendirecek.
Derken ülke gündemine daha büyük bir haber düştü. Kent mobilyalarının ihalesinde usulsüzlük tespit ettiğini iddia eden Oxijen Medyanın binası yarım gün içinde mühürlenerek çalışanları sokağa atıldı. Bu soğuk kış günlerinde açık hava kafelerinde çalışmaya devam eden gazetecilerin çilesi çok şükür uzun sürmedi. İş yeri açma belgesi hızlıca hazırlanarak mühür kırıldı. Yıllardır birçok kez ziyaret edilmiş, programlar yapılmış kurumun ruhsatı ne hikmetse ihalenin iptal edilmesinin hemen akabinde sorgulanır olmuştu. Konunun basın ile alakalı olmadığını iddia eden, ticari anlaşmazlık olduğuna dair söylemlerin hiçbirine kulak asmadan basın özgürlüğüne vurulan bu darbenin karşısında oldum. Oksijen medya sahibi İslam Keleş’in diğer ticari işletmelerine böyle bir mühürleme işlemi yapılmış olsa idi o zaman meselenin basına yönelik sansür uygulaması olmadığına -belki ikna olabilirdim.
Bu gündemler sıcaklığını korurken belediye meclisin de yaşanan olayları görüntülemeye çalışan gazeteciler tartaklanarak görüntülerin silinmesi istendi. Hatta daha da ileri gidilerek Öncü Tv kameramanına “Sen hangi örgüttensin” diye soruldu.
Her ne kadar günün sonunda yetkililer tarafından özür dilenmiş olsa da, bundan sonra bu ve benzeri olayların yaşanmayacağına dair hiçbir ümidim kalmıyor maalesef.
Basın camiası içindeki arkadaşların bazı tutum ve davranışlarını da irdelemeden olmaz elbette. Gerek eğitim gerekse tecrübe aranmaksızın içinde bulunduğumuz dijital dünyanın nimetlerinden de yararlanarak yapılabilen bu meslek maalesef çok hızlı bir şekilde kirleniyor ve kan kaybediyor. Eğer çok istiyorsanız ve zamanınız varsa bir akıllı telefon ile siz de hemen yarın gazeteci olabilirsiniz. Üstelik basın özgürlüğü zırhına kavuşarak “BASINCI” ünvanına kavuşabilirsiniz. Edindiğiniz itibar ve cesaretle hakaretamiz cümleleri hoyratça kullanabilir, maaş ve/veya çıkar fırsatlarını kollamaya başlayabilirsiniz. Sonra da kimsenin bundan haberi yokmuş gibi davranarak daha büyük medya organlarını arkanıza alıp, basına saldırı diye feryat figan edebilirsiniz…
….
Haber alma özgürlüğünüze sahip çıkmanız dileğiyle yazının devamını yarına bırakıyorum.