Bugün, ne yazık ki AKP döneminde yaşamak zorunda kalan bir çocuğun mektubunu yayınlıyorum.
***
Her akşam ekranlara çıktığınızda, yüzünüz asık ve kin dolu ifadeyle, çoğunu da anlamadığım kötü sözler, küfürler etmeyin. Bir büyüğümden bu sözleri duyunca, ‘küçüklerimi sevme, büyüklerimi sayma’ konusunda kuşkuya kapılıyorum. Birbirinize saygı ve sevginizin azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder. Çok konuşup çok bağırmayın. Yüksek ses ve hiddet beni korkutuyor.
Benim küçük vücudumu taciz etmeyin, örselemeyin. Beni ‘çocuk gelin’ yapmayın. Buna yeltenenleri savunmayın. Benim geleceğimi, hayatımın henüz başında karanlıklara gömmeyin.
Annem beni hayata getiren, ilk nefes aldığım, kokusunu içime çektiğim kutsalımdır. Benim gözlerimin önünde annemi dövmeyin. O’nu siyasetiniz uğruna ‘yuhalatmayın’. Evlatlarının önüne bir sıcak kap yemek koyabilmek için, gecenin kör karanlığında pazar tezgahları arasında dolaşmasına mecbur bırakmayın. Benim, hayatla bağımı koparırsınız.
Babam, evimizin direği, hayatımızın gerçek ‘reisidir’. Bizim yaşamamız, O’nun emeği, alın teri ile mümkün. O’nun iş kuyruklarındaki her günü, karamsarlığı, bizi karanlığa götüren bir adımdır.
Ben çocuğum, güle oynaya sokaklarda büyümek istiyorum. Okumak, iş sahibi olmak istiyorum. Küçük bedenimle yağın, pasın içinde bir sanayi dükkanında, kurakta, ayazda bir tarlada yaşam mücadelesi içinde olmak benim için çok erken. İş kazalarında hayatını kaybeden çocuk işçi olmak istemiyorum.
Yalan söylemeyin. Bana yerli yersiz söz de vermeyin. Sözünüzü tutmayınca sizlere güvenim azalıyor. Tutarsız davrandığınızı görünce inancım kayboluyor, bocalıyorum.
Beni, korkutup sindirmeye çalışmayın. Beni aşağılamayın. Bana kendinizi yanılmaz ve erişilmez göstermeye çabalamayın. Yanıldığınızı görünce üzüntüm büyük olur.
Bu ülkede doğmak elimde değildi. Ama seçme hakkım olsaydı, bu ülkeden başka yerde olmak istemezdim.
Yeter ki bana bırakacağınız hayat yoksulluk/yoksunluk olmasın. Yeter ki benim geleceğim en şerefli, en ‘neşeli’ hayat olsun.