ANNEM BİZİ DEPREM
BÖLGESİNE GÖTÜRDÜ
Evimizde bir telaş, annem hepimize ‘talimat’ verdi, hazırlanıp deprem bölgesine gidiyoruz. Duygularımız karmakarışık, lakin sevgili Ulaş’ımız orada, ziyaret vesile olacak.
***
İyi de, yol uzak. Meğer annem her şeyi ayarlamış. Sarayda tanıdıkları varmış, helikopter istemiş. ‘Mazotunu koyacaksanız, gidin’ denilmiş. Yol kapalı, yarık falan, bizden uzak.
***
Helikoptere binerken annem hepimize AFAD önlüklerinden verdi. İmam’a söz vermiş, cemaat olarak sayıyı artıracakmışız. Hiç ‘güvenlik kitabı’ okumadık, eğitim almadık ama önlük giyerek ‘gönüllü’ olduk.
***
Annem birden bana döndü, tıraşlı halime kızdı. Her gün tıraşlı olmam gerektiğini ısrarla söylerken şimdi niye kirli, seyrek sakallı olmamı istedi, anlamadım.
***
Birbirimizi anlamadık, ama annem helikoptere bindiğimiz andan itibaren uğraştığı işe devam etti. ‘Ne yapıyor acaba’ derken kardeşim annemin manda yoğurdu hazırladığını söyledi. Helikoptere binmeden önce, medine hurması, kestane balı, yulaf siparişi vermiş. Annem bu özel manda yoğurdu karışımını şifa olsun diye depremzedelere verecekmiş.
***
Helikopterden indik hemen yakında bulunan bir çadıra yönlendik. Annem sevinç çığlığı attı, ‘ Oooo ne güzel antreden geçtik. Salon ne kadar da büyükmüş. Banyo, WC nerede acaba’ diye sorarken, kardeşim anneme, ayaklarını bastığı lağım sularını gösterdi. Annemin yüzü birden değişti.
***
Çadırdan çıktık tabii. Annem az ileride depremzede ile sohbet eden bir zillet elemanını gördü. Sağa-sola bakındı, daha çok da sağa bakındı, birden bağırmaya başladı, ‘ defol buradan, Katar uşağı’. Ablam annemin kulağına fısıldayarak uyarmak istedi, ‘ Annem, Katar değil, İngiliz uşağı olacak’. Katar mı, İngiliz mi derken kafası karışan annem bağırmasını ‘siz kimsiniz’ diyerek sürdürdü.
***
İlk günün sonunda, bir villanın bahçesindeki çadırda konaklıyoruz. Annem elinde bir kağıt bir kalem bir şeyler çiziktiriyor, meğer yıkılan kentlerin yeniden inşa edilmesi planını yapıyormuş. Etrafındakilerden biri plana itibar etmeyen bir tavırla, ‘kader işte, kader planı’ diye söylenince, annem şaşkın halde, ‘o da mı kaçtı?’ diye sormaz mı!
***
Biz de ‘aklımızı kaçırmadan’ kaçsak mı acaba?