21 senenin üstüne, sadece seçim sürecinde yaşananlardan alınacak ders, kitapları doldurur. Belki de bu seçim, adını yıllar sonra bize ‘montaj seçim’ olarak anımsatır. İktidarda kalabilmek adına neler yapıldığına bir bakıverin. Olmayan vaatler, kurgu videolar, trol ağları, sahte siteler, yalanlar, iftiralar ve tehditler… 21 senede bunlardan kimilerini etap etap yaşıyorduk elbette ama hepsinin bir seçim kampanyasına sığdırılmasını hayretler içinde izliyoruz.
Bir terör örgütünün siyasi uzantısı olan partiyi içine alıp meclise sokan kendisi olduğu halde muhalefeti terörle iş birliği yapmakla suçlayabildi. CHP’nin kampanya filmine montaj yaparak terör örgütünün propagandasını yapma pahasına bu montajlanmış görüntüyü cumhurbaşkanı düzeyinde halka izletebildi. Milyonlarca sığınmacıyı ülkeye alıp insanların bin bir zorluk yaşamasına yol açmasına rağmen milli birliğin, ülke güvenliğinin teminatının kendisi olduğunu söyleyebildi. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını parayla satın alınabilen bir şey haline getiren iktidar milliyetçilik nutukları atabildi.
Siyasi iktidar, yoğun, gerçek dışı ve tümüyle kurguya dayalı propagandasına maruz bıraktığı kendi kitlesini bir arada tutmak, onların gerçekleri görmesini engellemek için kitlesinin etrafına duvarlar ördü. Sadece aynı iletişim kanallarından beslenen, başka haber izlemeyen, kendisi gibi olmayan kimseyle temas etmeyen bu kitlenin kendisine karşıt olanlarla temasını kesti.
Yalan söylediklerini biliyoruz.
Yalan söylediklerini kendileri de biliyorlar.
Yalan söylediklerini bildiğimizi de biliyorlar.
Ama hâlâ yalan söylüyorlar… Çünkü; kendilerinin dediği gibi, ‘Aya dört şeritli yol yapıyoruz desek, yine de inanırlar’
‘Doğru adam’ hiç yalan söyler mi?
***
Onlar yıllardır bu ülke ve laik toplumla hep savaş halinde oldular ve bunun için de çaldıklarını hırsızlık malı değil hep ganimet olarak gördüler, mubah saydılar.
Bu halkı yoksulluk, işsizlik, gıda krizi gibi günlük sorun ve ihtiyaçlarından uzaklaştırıp, beka, ülkenin bütünlüğü, terör, uçak, gemi gibi kendisiyle ve günlük dertleriyle ilgisi olmayan şeylerle oyalamaya, gerçek olmayan tehditlerle korkutmaya çalışıyorlar.
‘Var olmayan’ savaş politikası, ‘var olan’ ekonomi politikasının önüne geçti.
***
Türkiye’nin başkanlık sistemine geçtikten sonra yaşadığı büyük sorunlar ortada. Devlet kurumlarının içi, tek özelliği lidere biat etmek olan liyakatsiz ve beceriksiz kadrolarla dolduruldu. Ülke tarihinin en büyük ekonomik krizi patlak verdi. Toplumun alım gücü düştü, temel ihtiyaçlar lüks haline geldi. Yurttaşlar beslenmeden barınmaya, giyimden teknolojiye gereksinimlerini karşılama konusunda büyük problemler yaşamaya başladı. Dolar tarihi rekor kırdı, Türk Lirası tarihinin en değersiz seviyesine geriledi.
Memleketin düzlüğe çıkması, en azından umudun kapısını aralaması için tüm bunlara neden olan rejime “dur” demek gerekiyor.
Tek adam yönetimine, keyfiliğe, kayırmacılığa, torpile, hukuksuzluğa, demokrasi kıyımına, özgürlüklerin yok edilmesine, laikliğin tasfiyesine, kadın düşmanlığına, yolsuzluklara, yoksulluğa, işsizliğe, emeğin ucuzlamasına, borçlu yaşamaya, beşli çetelere, yasal soygunlara, TL’nin değersizleşmesine, geleceksizleşmeye, liyakatsizliğe, partizan kadrolaşmaya, baskıya, gerilime, kutuplaşmaya ve bilim dışılığa evet mi, hayır mı? Mesele bu kadar açık ve net.
***
28 Mayıs bu açıdan tarihi bir yol ayrımı. Mesele Erdoğan’ın ve Kılıçdaroğlu’nun şahsi profillerinin çok daha ötesinde. İktidarlar gelir gider, yöneticiler zamanla değişir. Bizi kimi yöneteceğinden çok, insanlık medeniyetinin neresinde olacağımızı tayin edeceğiz. Ya dünyaya ‘böylesi bir rejimden demokratik yollarla nasıl kurtulduk’ temalı bir ders vereceğiz ya da alacağımız yanlış kararla gelecek nesillere bir ders olacağız.