İnsanlar inandıkları ile çelişen olaylar, duyumlar ve yaşananlarla karşılaştığında, bundan içsel bir dürtü ile fazlaca rahatsız olurlar, adrenalin yükselir, Stres düzeyi artar. Bu durum psikolojide "Bilişsel çelişki" olarak adlandırılmıştır.
Peki Nedir? Bu "Bilişsel Çelişki"
İnandığımızın dışında bir durum ile karşılaşan kişi; yaşadığı çelişki sonrası rahatsızlık duyuyor ve doğal tepkilerle çelişkiyi azaltma çabalarının dışında çelişkiyi ortaya çıkaran bilgiden, ortamdan yada insandan fiilen kaçma yolunu seçeriyor.
Ülkemizde şu seçim sürecinde daha iyi gördük ki, durum hakikaten tamda böyle ilerliyor.
Mesela yònetenlerin kirli ilişkilerinden, yanlış politika ve sonuçlarından bahsedildikçe bu tarafın TARAFTARI olan kişiler anlatılanları duymak, dinlemek istemiyor hele bir dinleyeyim neler olmuş diyemiyor. Olup biteni anlamaya çalışmayı değil inandığını savunmayı tercih ediyor, oysaki inandığını savunma isteği kendine ait, hâlâ istiyorsa olan biteni iyi anlayıp yine savunabilir. Ama yalan , komplo vs söylemler ile çelişkiyi yaratandan kaçıyor.
Fakat görüldü ki konu kaçamayacakları cüzdana, aile içi gelir düzeyine gelince bu kez olumsuzluğu bire bir yaşayan oldukları için inandıklarına çelişen kısma söylembirliği yapan ama yinede buna ayrı mazeretler uyduran bir mekanizma geliştirmeye çabalıyorlar. Mesela alım gücünün yok olduğunu biliyorlar, zam istiyorlar kızıyorlar, hakaret ediyorlar, belli bir süre zam alamıyor, geçinemiyorlar. Sonra bir şekilde zammı alınca, olsun zam yaptılar, ya yapmasalardı diyerek kendilerinde içsel mazeret oluşturuyorlar. Oysaki bu hâle, bu şekle nasıl geldi memlekette para pul oldu bunu görmek istemiyorlar. İşçi kardeşlerimizde de, Memur kardeşlerimiz içinde de, Esnafların içinde de bu kitle mevcut.
Yani farkında olup, kendi farkındalığını kabul etmeyen
bir kitle bu duruma kılıf arayan
bir kitle.
Yani önce "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın, yılan dokununca da, dokunduysa bir bildiği vardır." Mantığı işliyor.
Eee boşuna demedik tam da budur. "Bilişsel çelişki"
Peki hep böyle mi devam edecek, tabii ki hayır. Kişiler deki Bilişsel çelişkilerin sonu küçük kırılmalarla başlar, etrafında bu çözülmeyi, kırılmayı gözlemleyen kişi, işte o zaman inandıklarını sorgulama ihtiyacı hisseder.
Hâl böyleyken Ülkemiz için çok önemli bu yönetim biçimini Demokrasi adı altında olup aslında tam bir "OTOKRASİ"yi andıran ve zamanla da "KLEPTOKRASİ" halini alan sistemi onama, yada bunlar bizim topluma göre degil deyip vazgeçme seçiminde; her bir vatandaşımızın, inandıklarını, inanmak istediklerini sorgumalasını temenni ediyorum.
Ülkemiz için en doğru sonuç çıksın istiyorum.
Yerelde ise hükümet gücünü elinde bulunduran vekillerin yıllardır şehre hiç bir katkı sağlamadıkları neredeyse tüm Düzceli seçmenin hem fikir olduğu bir konu iken. Hükümet değişse de, değişmese de rekabet yaratabilecek bir dağılım olması gerektiği artık saklanamayacak bir mecburiyet olmuştur.
Dağılım 1-1-1 mi, 2-1 mi yoksa yoğun çalışmanın sonucu bu seçimin Düzce için parlayan yıldızı Sayın Aslıhan Akbal Tüysüz hanım efendinin sürpriz yapıp seçilmesi ile 1-2 mi olur. Orası henüz belli değil.
Ama şehir de hizmet adına bir rekabet yaratılması şarttır.
15 mayıs sabahına sonuç her ne olursa olsun. Umutla, güler yüzle uyanmak dileğiyle.
Saygıyla, sevgiyle, sıhhatle kalın.