Bu soruyu görünce doğal olarak “Hangi şehir bu gereklilikleri karşılayabiliyor ki?” diye düşünebilirsiniz. Ancak depremle il olan bir şehrin depremle yerle bir olma ihtimaline karşın, geçen zaman zarfında nelerin doğru yapıldığını sorgulamak, günümüz ve gelecek için bize yol gösterecektir.
Doğal güzellikleri, ormanları ve yeşil aktivite alanlarıyla bilinen Düzce, adeta Marmara’nın içinde Karadeniz esintileri taşıyor. Pek çok büyük şehre yakın olması nedeniyle yoğunluklarından bunalanlar ya da hava değişimi yapmak isteyenler zaman zaman bu şehre uğruyor. Şehrin coğrafi konumunun erişilebilirliği, antik zenginliği ve turistik yerlerinin cazibesi gibi özellikler onu tercih edilebilir kılıyor. Herhangi bir gezi planın yanı sıra doğayla iç içe bir yaşam tarzı isteyenler, atanan memurlar ya da en sade haliyle burada doğup büyüyenler için de şehir anlamını yaratıyor. Peki bu şehir, şehir olmanın gerekliliklerini karşılayabiliyor mu?
1999 yılında yaşanan 17 Ağustos ve 12 Kasım depremlerinden sonra Düzce, Bolu’dan ayrılarak il statüsü kazandı. Kazanılan bu statü üzerinden 25 yıl geçti. Geçtiğimiz 25 yılda pek çok müdürlüklerin kurulmasının yanında şehircilik anlamında neler yapıldı? Elbette bu sadece Düzce için değil, sonradan il olan tüm şehirler için cevaplanması gereken bir soru olarak önemini koruyor. Burada Düzce’yi diğerlerinden ayıran nokta önemli büyük şehirlere yakın olması ve D-100, D-655 gibi önemli karayolları ile şehri diğer bölgelere bağlaması oluyor. Pek tabii etrafında şehircilik anlamında güzel örnekler olup olmadığı tartışılır. Ancak yine etrafında bu kadar kalabalık şehirler varken insanların neden Düzce’ye yerleşmek istemediği de ayrı bir tartışma konusu olarak gündemini koruyor. Kaldı ki Düzce’nin il yapılması sonucunda eskiden ilçesi olduğu Bolu’nun çok daha hızlı kalkınması, “Bolu neleri doğru yaptı?” sorusunu akıllara getiriyor.
5. günün şafağında ayrılmamak için neler yapılabilir?
Özellikle bölgede yaşanılan depremlerden sonra il statüsü kazanılan şehirde deprem planlaması, kentsel dönüşüm ya da en basit haliyle güçlendirme çalışmaları bile gereken ciddiyetle yapılmıyor. İdeal bir şehir planlaması için sürdürülebilirlik, erişilebilirlik, çevresel uyum ve sosyal refah gibi unsurlar temel oluşturuyor. Bu unsurların inşasında mevcut durumun nüfus, ekonomi, altyapı, çevresel koşullar ve sosyal dinamikleri üzerinde kapsamlı bir ihtiyaç analizi yapılması gerekiyor.
Planlama sürecinde dikkate alınacak kentsel uyum şehir ile yaşayanı arasında sürdürülebilir bir denge kuruyor. Böylece genel çerçevede kır ile kent arasındaki refah farkı dengeleniyor. Refahın dengelenmesi nüfusa eğitim, sosyal yaşam gibi ana alanlarda eşit bir erişim sağlıyor. Sağlanan ortak erişim etkili bir topluluk meydana getiriyor. Bu topluluk bilinci gelecekteki değişikliklere daha hızlı uyum sağlayabiliyor. Özellikle hızla değişen sosyo-ekonomik koşullara uyum sağlama yeteneği günümüzde önemli bir meziyet olarak görülüyor. Sakinlerinin artan meziyetleriyle dengesini bulan Düzce, geçerken uğramak yerine yaşanılacak bir şehrin gerekliliklerini karşılayabilir.