Çok eski zamanlarda uzun bir yolculuğa çıkan gemide veba salgını çıkmış.
Geminin Kaptanı ve yardımcıları ölmüş. Tayfalarda birer birer ölünce, denizin ortasında rüzgarın keyfine kalmışlar.
Sağ kalan yolcular toplanıp çözüm aramışlar. İçlerinden biri "ben bu işten anlarım, gemiyi limana getiririm" demiş. Sözüne guvenip geminin idaresini vermişler.
Daha akşam olmadan gemi kayalara oturmuş. Yolcular başına toplanıp sormuş.
- Hani sen bu işi bilirdin.
- Bilirdim ama
- Eeee?
- Deniz bitti!...
67 kuşağının yaşadıklarından ders alan biz 76 kuşağı, 1980 öncesi siyasetin aktif aktörleriydik.
Gençlik yıllarımızda, insanın sermaye olarak kullanıldığı, emeğin sömürüldüğü bir dönemde, geleceğimiz için arayış içindeydik.
Mevcut yönetimin, yavaş yavaş yedirmeye çalıştığı, ölen ölür, kalan sağlar bizimdir diyen kapitalizme karşı çözüm arıyorduk.
Genel olarak sağcı solcu diye ayrışmamıza rağmen hepimizin hedefinde, düzeni değiştirmek, devrim yapmak vardı.
Yani hepimiz devrimciydik.
Kimimiz çözümü sosyalizm de, kimimiz islam da, kimimiz milliyetçilik de arıyordu.
Bu kadar olsa iyiydi, birde fraksiyonlar vardı.
Sosyalist olanlar ayrışmış. Bazıları Marks'ın, bazıları Mao'nun, bazıları da Enver Hoca'nın fikirlerini savunuyordu.
İslamcı olanların bir kısmı akıncı bir kısmı İran'cı bazıları da, Allah'ın yarattığı herşeyde herkesin eşit hakkı var diyen yeşil komünistti.
Milliyetçi olanlar ise, ya kurtçu, yada hilalciydi.
Sokaklarda her gün olaylar oluyor, konuşarak uzlaşamayan gençler, çözümü kaba kuvvet üstünlüğünde arıyordu.
Üniversite kampüslerinde eğitimler engellenip, ders yerine forum, sempozyum, münazara panel gibi açık oturumlar yapılıyor, ideolojiler tartışılıyordu.
Ülkede yönetimler sürekli değişiyor, kimler nasıl organize ediyorsa, bir türlü siyasi istikrar sağlanamıyordu.
Ve...
Durumdan vazife çıkaran, elinde silah olanlar tarafından darbe yapıldı.
Bu darbe, o dönemde ülkesinin geleceği için çare arayan, ararken deli gibi okuyan, idealist gençlerin üstünden silindir gibi geçti.
Bir sağdan, bir soldan, 50 kişinin asıldığı, 171 kişinin işkence edilerek öldürüldüğü bu karanlık dönem, sadece gençlerin değil, ülkenin tepesine de kara bulutlar gibi çökmüştü.
2 yıl 55 gün sonra, topluma dayatılan 12 Eylül anayasası, çaresiz halkın, yeterki sivil yönetim olsun, kara bulutlar dağılsın diye kullandığı % 91,37 Evet oyuyla kabul edildi.
Bir yıl sonra da genel seçimler yapıldı.
Darbecilerin yasaklarına ve tüm baskılarına rağmen, insanlar kendi fikir ve görüşlerine yakın gördükleri liderlere oy verdiler.
Seçim atmosferinde, kimin sağcı kimin solcu olduğu ortaya çıkmıştı.
Çünkü, Türk milletinin, zor zamanlarda uyguladığı, kulaktan kulağa mesaj sistemi iyi çalışmıştı.
Bunun sonucu 400 sandalyenin 211 ini sağcılar 117 sini solcular aldı. Darbeciler 71 sandalye alarak yönetim dışı kalmıştı.
O tarihten bu güne, 82 anayasası gereği uygulanan "Siyasi Partiler Kanunu" ile yapılan seçimlerde oy kullandık.
Bu süreçte seçmenin %70'den fazlasının ideolojik, % 20'sinin adayların etnik kimliklerine göre, %10 civarında ki seçmenin de ekonomik programlara veya uygulamalara göre kullandığı oy'lar ile hükümetleri belirledik.
Sonra öyle bir yere geldik ki; İslamcıyım diyenler, İslam'a karşı olanlara oy verdiler
Sabah akşam, müslümanlara hakaret eden, milliyetçilere faşist diyen devrimciler, İslamcı olan, milliyetçilikten asla taviz vermem diyen milletvekili adaylarına oy verdiler.
Böylece ideolojiler ayaklar altına alındı. Artık hiç kimse ideolojiden bahsedemiyor. Bahsedeni de kimse dinlemiyor.
Artık ne sol kaldı, ne sağ. Ne devrimci kaldı, nede İslamcı. Ülkücülerin bile nerede olduğu belli değil.
Velhasıl
Deniz bitti.
Artık kartlar yeniden karılıyor.
Hep birlikte izliyoruz. Partiler kongrelerini yaparak geleceğe hazırlanıyor.
CHP il ilçe kongrelerine başladı. Muhtemelen Ekim ayı sonunda büyük kurultayını yaparak süreci tamamlayacak.
Ak Parti ise tepeden başlıyor. Ekimin ilk haftasında yapacağı büyük kongre ile MYK'yı belirleyip, gerekli gördüğü, il ve ilçe yönetimlerinde yapacağı değişiklikler ile süreci tamamlayacak.
Daha statükocu bir parti olan MHP de yasal süreçlerini kendi içinde tamamlıyor.
Bu süreçte büyük kongresini yapan İYİ parti, teşkilatları ile bütünleşmeye çalışıyor.
Sonuç olarak, 50 yıllık siyasi tecrübem bana öğretmiştir ki.
Geleceği doğru ön gören, o gün geldiğinde, herkesten önde olur.
O nedenle, siyaset yapmak isteyenlere acizane tavsiyem.
Geriye dönmeyen, geçmişten etkilenmeyen, Z kuşağının, Alfa kuşağının, Beta kuşağının ayak izlerini takip edin.
Geçmişte ter dökerek, mücadele eden idealist insanların emekleri üzerinde keyif çatan mevcut siyasetçilerin gemileri karaya oturdu.
Çünkü...
Deniz bitti....