CHP’nin iktidara meydan okuduğu seçim ilanının anlamı şu; doğru nişan alıp yanlış hedefi vurmaktan ibaret.
CHP, AKP ve MHP ittifakına (Cumhur İttifakı/koalisyonu) karşı hukuk, adalet, yolsuzluk ve yokluk temelinde geliştirdiği muhalefet çok doğru. Batı demokrasilerinde siyaset yapılsaydı ve biz de o ülkelerin biri olsaydık CHP’nin muhalefet stratejisi eksiksiz olarak görülecekti.
Batı demokrasileri modernleşme/demokrasi süreçleri gözetildiğinde etnik, kültürel, sınıfsal, cinsiyet ve idari yani yapısal birçok sorunları çözerek günümüze geldiler. Modernleşme sorunlarını bu yüzyıla taşımadan çözdüler.*
Türkiye’de siyaset ekonomik veya idari meselelerin yanında tarihsel, sınıfsal ve kültürel sorunlara da eğilmek zorunda.
Bu bilinçle bakıldığında Türkiye’de en temel sorun modernleşme sürecimizin temel mihenk taşı olan ‘demokrasinin’ eksikliğidir.
Uluslaşma sürecimizde ‘cumhuriyet’ bir devlet biçimi olarak doğru bir tercihti. Ancak ‘demokrasi’ eksikti ve o günden beri bu eksikliğin taşıdığı, biriktirdiği sorunlarla kalındı.
Cumhuriyetin yüzüncü yılında bile halen demokratik bir anayasamızı ne yazık ki yapamadık.
Tarih Bazen Ertelenen Sorunların Çözümünü Dayatır
Tarih yıllardır sakladığımız, ertelediğimiz pek çok sorunu karşımıza koydu. Bu sorunların başında Kürt sorunu, azınlıklar sorunu, çevre sorunu, cinsel kimlikler ve idari pek çok demokratikleşememe sorunları.
Küresel ölçekte bakıldığında dünya dendiği gibi yeni bir paylaşım ve güvenlik konsepti girdabına girmiş durumda.
Rusya – Ukrayna (Avrupa), İsrail – Ortadoğu ve A.B.D - ÇİN kutuplaşmaları bu sürecin ürünü. NATO üyesi olan Türkiye,bu kutuplaşmada bilinen savrulmalar yaşasa da ana karargâhı NATO oldu.
Buradan vazgeçmesi de düşünülemez.
Ortadoğu’da gelişen her siyasi durum dolaysıyla Türkiye’yi doğrudan ilgilendirdiği gibi iç politikanın da bir parçası oluyor.
D. Bahçeli üzerinden başlatılan Öcalan ve PKK süreçleri tastamam bölgesel düzeyde yaşanan gelişmelerin bir sonucu.
Tarih yalnız ulusal ölçekte söz almaz bölgesel ve evrensel düzeyde de söz alır.
Kısacası tarih bize Kürt sorununu çözün diyor.
Türkiye’nin Önceliği Demokrasi
CHP’nin işaret ettiği üzere Türkiye bir ekonomik ve idari kriz içinde. Enflasyon, dağılan gelir bozukluğu, hukuk alanında yaşanan keyiflilik krizin boyutunu gösteriyor.
Bunun sorumlusu da iktidar!
Siyaseti belirleyecek potansiyeli olan CHP’nin öncelik verdiği seçim ilanı ve Cumhurbaşkanı adayı belirleme atakları Türkiye’nin öncelik meselesi olduğu tartışılır. Demokrasi mücadelesi yalnız seçimle yapılmaz, demokratik kütle örgütleri, mitingler, grevler, protesto eylemleriyle de haksızlığa karşı mücadele edilir. Önemli olan iktidara karşı kamuoyu baskısı oluşturmaktır. Barış süreci birkaç ayda çözülecek gibi ama demokratikleşme uzun sürecek. CHP, buna göre pozisyon almalıydı.
Devlet Bahçeli’nin 1Ekim günü meclis açılışında DEP vekillerin yanına gidip tokalaşmayla başlatılan ve Öcalan çağrısıyla ilerleyen süreç iktidar-muhalefet ilişkisiyle alakası yok. Tastamam Ortadoğu’da gelişen yeni durumla alakalı. Özellikle de Suriye konusu ve süreç devletin bizzat inisiyatifiyle başlatıldı. CHP’nin süreci iktidarın kamuflajıolarak yorumlaması yanlış. Açık söylemek gerekirse, bugün seçim olup CHP iktidara gelse veya İmamoğlu cumhurbaşkanı seçilse dahi sürecin akışını değiştiremez.
Demek oluyor ki süreç bir devlet politikası!
CHP’nin bugün seçimi işaret edip kampanya başlatmakdünyayı, Ortadoğu’yu dolaysıyla Suriye’yi ve Kürt sorununu anlamamak anlamına gelir. CHP, seçimi işaret ederek Kürt sorununa karşı kendini açık etmese de dolaylı olarak mesafe koyduğu gibi ayak bağı olduğunu da düşünmüyor değilim.
CHP’nin Yapması Gereken
Artık CHP’nin seçim kampanyalarından vazgeçmesinibeklemiyoruz, ancak Öcalan üzerinden başlatılan ‘çözüm’ sürecine destek verebilir. Bunu yaparsa CHP, çok daha güçlü bir iktidar adayı da olur. Eğer kendini dışlarsa iktidar olamayacağı gibi marjinal hale de gelebilir. Unutulmaması gereken 2019-2024 yerel seçimlerde CHP’nin başarısı Kürt oylarıyla mümkün dolu.
Özgür Özel, Salı günü son meclis grubunda yaptığı konuşmada Meclis Başkanı Numan Kurtuluş’a seslenerek meclisi demokratikleşme paketi ve şehit aileleri ve gazilerinde içinde bulunduğu komisyon üzerinden harekete geçme teklifinde bulundu. Demokratikleşme konusunda CHP olarak var olduklarını ama kişisel her hangi bir imtiyaza karşı duracaklarını söylüyor. Özgür Özel haklı gözükse de, anlamadığı şey Türkiye’nin en önemli meselesi olan Kürt sorunu çözümünün devlet eliyle yani elitler eliyle yürütüldüğüdür.
Erdoğan’ın dışarda duruşunu siyasi pragmatizm olarak eleştirmesi eksik ve yanılgı taşıyor.
Erdoğan sorumluluktan kaçındığı eleştirisi doğru değil. Erdoğan ve Bahçeli süreci sahiplenmiş durumda.
Erdoğan’ın görünürdü yaptığı dolaylı destek Türkiye’deki milliyetçi refleksi kışkırtmamak olarak yorumlanmalı. Çünkü kamuoyu 2013-2015’deki gibi sürece hazır değil. Bunun uluslararası ve ulusal siyasi konjonktürün oluşturduğu milliyetçi refleks Erdoğan’ı süreçten uzak gösterirken, milliyetçi reflekslere yıllardır önderlik yapan Devlet Bahçeli üzerinden yapılması sanırım elitlerin ‘çözüm mühendisliği’ olarak okunmalı.
Şu açık, artık PKK birkaç ay içinde kongresini toplayıp tarih sahnesinden çekilecek.
Türkiye’nin ‘terör’ sorunu da kalmayacak.
CHP, erken seçim istese de, sürece ayak bağı olsa da süreç ilerleyecek.
Yani bu iş bitti!
CHP, erken seçim kampanyasını yürütsün, İmamoğlu’nu da cumhurbaşkanı adayı ilan etsin. Ama demokratikleşmeyi, şehit ve gazi ailelerinin, Erdoğan’ın üçüncü dönem adaylığını bahane ederek sürece engel olmasın. Tam tersi başlatılan süreci koşulsuz desteklerken sürecin demokratikleşmesini sağlamak için çaba sarf etsin. Sürece kamuoyu desteği sağlasın. Sürecin kime yarayacağını sorgulamasın. Süreç 85 milyona yarayacaktır’
CHP bunu Türk siyasetinin geleceğinde var olmak istiyorsa yapmalı.
Doğru nişan alıp yanlış yeri vurmaktan vazgeçerse CHP gelecekte Türk siyasetinde önemli bir aktör olabilir. Yanlış yeri vurmaya devam ederse sanırım önümüzdeki birkaç yıl içinde partiden vakfa dönüşebilir.
Tercih CHPlilerin!
*: Yaklaşık elli yıldır modernleşme süreçlerinin tamamladıklarını postmodern bir döneme girdiklerini tartışmaktalar. Endüstriyel/sanayi toplum sonrasının devlet-toplum-birey-doğa- cinsel kimlikler- yenilebilir enerji- göç gibi temel sorunsalları gündemlerine almış durumdalar. Yani Hegelci tarih okumasıyla konuşursak; ilerlemeci modernleşmenin ortaya koyduğu sorunlar postmodern dönemin öncelikleri durumunda. Modernleşme sürecine geç eklemlenmiş bizim gibi uluslar, modernleşme sancılarını uzun süre taşımalarının yanında postmodern bir dönemle de umulmadık zamanda karşılaşmış olmaları büyük bir tarihsel talihsizlik. Şunu demek istiyorum: modernleşemeden postmodernlikle karşı karşıya kaldık. Dolaysıyla Türkiye’de siyaset ekonomik veya idari meselelerin yanında tarihsel ve kültürel sorunlara da eğilmek zorunda.