Bir önceki yazımızda Ortadoğu'da ki gelişmeler ışığında Türkiye’nin Kürt sorununu çözme konusunda geç mi kaldığını tartışmaya çalışmıştık. Bahçeli'nin açıklamaları ve Erdoğan'ın desteği iyimser bir hava yaratmıştı. Aradan bir hafta geçmeden bu olumlu hava yeniden Kayyum atamalarıyla gölgelenmiş gibi bir görünüm sunmaya başladı.
Devlet, MHP ve AKP süreçten vaz mı geçti, sorusu haklılık kazanmış görünse de durum hiç de öyle değil. Öcalan'ın Ortadoğu'da Kürt hareketi üzerindeki gücü göz önündebulundurulduğunda 'Devlet Kürt sorununda vaz mi geçti?' sorusu anlamsızlaşıyor.
MHP Sözünün Arkasında
Bahçeli 5 Kasım mecliste yaptığı gurup toplantısında Öcalan’a yeniden seslendi. Bahçeli, Ortadoğu gelişimlerine karşı konjonktürel tutumu gayet anlaşılır. Bahçeli, Türkiyeli Kürtleri yanında tutmak istiyor, devlette, Erdoğan da aynı tutum içindeler. Türkiye’de iktidar bloku Kürt sorununa bu şekilde yaklaşmasının altında, bir taşla iki kuş vurma fırsatı yarattığı da açık. İktidar anti demokratik uygulamaları, hukuktan uzaklaşıp tek adam rejimi inşası ve iflas etmiş ekonomi durumundan da çıkmanın yolu olarak da Öcalan bir kurtuluş olarak da görülmektedir.
Kayyum Atamaları
Son birkaç günkü kayyum atamaları Kürt sorununun çözümünde iyimser olanları az da olsa umutları kırılmış gözüküyor. Oysa durum tam tersi bir süreç olarak ilerlediği açık. Öcalan’, pazarlığın tek muhatabı olarak devlet görmüş zaten. Diğer tüm unsurlar sürecin dışında bırakılmış.
Zaten barış sürecine destekte olacak sivil inisiyatif güçleri iktidar tarafından uzun süre önce ya dağıtılmış, ya da sindirilmiş. Yeni süreç elitlerin arasında, yani temsil kabiliyeti yükseklerin arasında geçeceği açık. Barış, pazarlık süreci, Kürt sorunu çözümü nasıl adlandırırsak adlandıralım illa demokrasi getirecek diye bir kural yok. Demokrasi ayağının eksik olması iktidar blokunun siyasi yapısıyla ilgili. Muhalefet bu süreci demokrasiyle taçlandırılması için mücadele etmelidir.
Peki, Esenyurt, Mardin, Batman ve Şanlıurfa'nın Halfeti belediyelerine kayyum atamaları nasıl açıklanabilir, bu siyasi müdahaleler, halk iktidarını ihlal eden uygulamalar yeni süreci baltalamıyor mu?
Tabii ki, kırıntıya dönüşmüş demokrasimize vurulmuş bir tokat kayyum atamaları. Ama orta da bir çelişki var. Süreci başlatmak isteyenler neden kayyum atasınlar, bunun yanıtı yine Öcalan’da saklı. Sanırım devlet, Öcalan ile sıkı bir pazarlık içinde. Kayyum atamaları da devletin, Öcalan’a karşı gücünü gösterdiği bir durum.
Devlet, süreçten hemen vazgeçebilirim demek istiyor. Öcalan, öyle geri adım atacak bir siyasetçi değil, olmadığını da gösterdi ki kayyum atamaları peşi sıra geldi.
Pazarlık Sürecinde Nerede Durulmalı
Türkiye’de barış sürecinde anlamlı tutum şudur; Öncelikle Öcalan’ın devletle pazarlığı karşısında yanında koşulsuz ve eleştirisiz tutum almaktır. Özgür Özel’in, Bahçeli’nin Öcalan’ın meclise davetine karşı çıkıp ‘Öcalan İmralı’da kalsın, pazarlık orada sürsün’ demek barış sürecine, pazarlığa karşı çıkmaktır. CHP, DEM’e ve Öcalan’a yüzünü dönüp demokrasi mücadelesini güçlendirmelidir. Muhalefetin görevi süreci desteklerken eksik olan demokrasi ayağını inşa etmek, kamuoyu oluşturmaktır.