Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ikinci turu Erdoğan’ın yeniden 5 yıl seçilmesiyle tamamlandı. Yorucu ve uzun bir maratonun sonuncunda tamamlanan ‘başkanlık sistemi’ üzerinde daha çok tartışılacaktır. Erdoğan ‘başkan’ seçilmenin yanında meclis çoğunluğunu da elde etti. Erdoğan ve ittifaklarının bu seçim zaferi kazananında büyük kayıplar verdiği antikçağda Gerek kolonisinin Roma karşısında yıkıcı zaferi olarak bilinen yaşanan ‘Pirus zaferi’ diye değerlendirildi. Çok açık ki Erdoğan bu zaferi tek başına kazanmadı, stereotipi olarak nitelenecek yapıların desteğiyle ve az bir farkla seçimi kendi lehine dönüştürdü. İlk turda başaramadığını ikinci turda başarmış oldu.
Zafer Erdoğan’ın ve AKP’nin hanesine mi yazılacak!
Hayır! Adil olmayan bir seçim olduğu çok açık. Devlet parti bütünleşmesinin yaşandığı, devletin tüm olanaklarını kullanarak star alınan seçim maratonu sahte montajlar ve kara propagandalarla ancak ikinci turda iktidar kendi lehine tamamlayabildi. İktidarın yarattığı ekonomik enkaz, birbirleriyle kan uyuşması olmayan stereotipi guruplar Erdoğan’ın paylaşmak zorunda kaldığı iktidar bileşenleri oldu. Erdoğan şimdiye değin Bahçeliyle sembiyos ilişkideydi, artık bundan sonra Hizbullah/HÜDA PAR, Fatih Erbakan, Sinan Oğan gibi radikal İslamcı ve milliyetçilerle uğraşmak zorunda kalacak. Erdoğan’ın seçim zaferi mecliste çoğunluk aldı ama yeni hükümet ve bakanlar düşünüldüğünde kaybının boyutu sanırım çok daha fazla olacak. Bu seçimde Erdoğan tek başına kazandı demek zor.
Erdoğan ve AKP gün geçtikçe eriyor
Erdoğan 2018’de aldığı yüzde 52’lik oyunu korudur. AKP, parti olarak yüzde ona yakın oy kaybını yaşadı. Büyük şehirler başta olmak üzere sahiller ve Kürt bölgelerinde Erdoğan Kılıçdaroğlu’nun gerisinde kaldı. Erdoğan’ı ve AKP’yi kurtaran Orta Anadolu bölgesi ve Karadeniz Bölgesi oldu. Toplumun en dinamik merkezlerinde Kılıçdaroğlu seçimi önde tamamladı. Bu da önümüzdeki dönemin siyasal ipuçlarını bize sunuyor.
Cumhur İttifakı’nın Kurtaran ne oldu!
Cumhur İttifakı Türk siyasetinde gelmiş geçmiş en gerici, en yobaz ittifak olduğu artık bilinen bir gerçek. AKP’nin devlet partisi haline dönüşü, neopotizm ve plebisit yapısı toplumsa bir meşruluğu sürekli arkasında görmesini sağladı. Bu durum yüzde otuz civarında AKP tabanın diri tutulmasını sağladı. Dünya konjonktürü ve bunun rasyonel okuyuşu da Cumhur İttifakı’na yaradığı bir gerçek. Rusya-Ukrayna savaşı, Suriye ve Ortadoğu’da yaşanan bölgesel çatışmalar milliyetçi ve güvenlikçi reflekslerin toplumsal alıcısını doğurması sürecin siyasal olarak beslendiği alanlardı. Güvenlik ve istikrar toplumun yarısının iktidar lehinde konsolide olmasını sağladı. Erdoğan ve ittifakları ilk tur ve ikinci tur seçimlerinde siyasetinin merkezine bu iki ana konu üzerinde tepişti ve bunun getirisiyle seçimde zaferle çıktı. Dışarda esen milliyetçi rüzgarı arkalarına almayı başardı. Erdoğan, kurduğu ittifaklarla yeni bir paradigma inşa etti. Milliyetçi ve güvenlikçi paradigmanın meyvelerini böylelikle yemiş oldu.
Muhalefetin Kaybetmesinin temel nedeni
Muhalefetin meclis ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybetmesinin ana nedeni ‘paradigma’ inşa edememesi oldu. Son altı ayda Millet İttifakı göçmen karşıtı ve milliyetçi söylemi öne çıkarması seçimleri kaybetmesine neden oldu. Karşısında ‘milliyetçi ve güvenlikçi’ paradigma kuran iktidar ki bunu en iyi yapan partilerin koalisyonu düşünüldüğünde alternatif olması çok zordu ve zor olduğu içinde kazanamadı. Cumhur İttifakı, Türkiye’nin temel siyasal açmazlarına net yanıt vermediği gibi, kaçak durdu. Kürt sorunu, demokratikleşme, Avrupa Birliği gibi temel sorunlarda geliştirebileceği alternatif paradigmayı inşa edemedi, dolaysıyla topluma bütünlüklü bir çıkış gösteremedi.
Önümüzdeki dönem
Ekonomik kriz, siyasal açmazlar seçimle aşıldığını düşünmek saflık olur. Erdoğan, cumhurbaşkanlığı ve mecliste şimdilik güvenoyu almış gözüküyor, ama bu Türkiye’nin birikmiş sorunlarıyla baş edeceği anlamına gelmiyor. On ay sonra yerel seçimler var. Yani on aylık süreçte yeni iktidarın yapacakları yerel seçimlerde göstereceği performans önemli bir barometre olacak. İktidar pratiği bu seçimde topluma onayına sunulacaktır. Muhalefet sanırım yeni bir şeyi de kavramış durumda. Artık yeni mecliste Kılıçdaoğlu, Akşener, Davutoğlu, Babacan, Karamollaoğlu, Uysal meclis dışında kaldı. Bu bir yandan dezavantaj olurken, diğer yandan da avantaj sağlayacağı düşünebilir. Seçime, sandığa endeksli muhalefetin nedenli sınırlandırıcı olduğu ortaya çıktı. Bu deneyim meclise giremeyen parti liderlerin meclis dışı muhalefeti örgütleme algısını körükleyecektir ve bu da toplumsal meşruluk, tabanın konsolide edilmesini sağlayacaktır. Önümüzdeki dönem meclis ve meclis dışı mücadelenin yükseleceğini hatta kızışacağı öngörülebilir. İktidarın meclise taşıdığı radikal unsurlar ve beklenen ekonomik zorluklar pek çok krize gebe. Erken seçim olasılığı, başkanlık sisteminin getirdiği açmazlar göz önünde bulundurulursa yapısal değişikler de gündeme gelebilir. Şu açık ki, ekonomik ve siyasi kriz Türkiye’de her an yeni süreçleri zorlayacaktır. Muhalefet seçim öncesi sağladığı birlikteliği sürdürüp sürdürmeyeceğinden ziyade ‘milliyetçi ve güvenlikçi’ iktidar paradigmasına karşı demokratik, özgürlükçü ve barış söyleminin hakim olduğu paradigma inşa etmenin farkına varıp varamayacağı en büyük mesele!