Şehirleşmenin, betonlaşmanın mantar gibi çoğalan caddelerinde koşarken, acaba kaç çocuk bir ağaca dokunmanın o çocuksu duyusunu bilgeleyerek makam sahibi olabilmiştir!
Mesela siz!.. bir ağaca çıkabildiniz mi hiç? Ya da kaç kere...?
Ona tırmanırken bir annenin, "aman düşeceksin! " der gibi her taraftan tutunabileceğiniz dalları uzanıverir size. Kimi kez de, tam düşecekken o sizi yakalar ve bir dalını uzatıverir elinize. Sizin iki kolunuza karşılık, onun sizi sarıp sarmalayacağı onlarca dalı, kolu olduğunu fark edersiniz.
Ulaşabildiğiniz yüksekce bir dalını tutarak kendinize doğru eğebilirsiniz. Onun kırılmadan, gücenmeden sizin boy hizanıza kadar geldiğinde, ondaki o "eğilebilmenin asilliğini" görürsünüz damarlarında!
Sonra, eğildiği yerden size meyvesini ikram eder, daha sonra da tokalaştığı elinizden dalını bırakıp, yaprakların hışırtılı sesiyle bir ok gibi eğildiği o yerden fırlayarak gökyüzüne ulaşan o konumuna geri döner. Ve hatta, o yükseklere doğru fırlayarak giden dalın bir aşağı bir yukarı salınmasıyla, sanki ardına bakarak size el sallarmış gibi gülümsediğini de hisseder, ve sonra da, " tepelerden aşağıdakilere doğru, nasıl bakılabileceğinin mütevaziliğini öğrenirsiniz!
Ağacın biraz kalınca dallarından kimisine koltukta oturur gibi oturur, kimisine de yatak gibi boylu boyunca uzanırsınız. Sonra da, yaprağında yürüyen böceklerle, meyvenin içinden çıkan kurtçuklarla, dalında sıra sıra ilerleyen karıncalarla karşılaşır ve şimdiye kadar onlarla hiç bu kadar burun buruna, göz göze , dip dibe gelmediğinizi deneyimler, onların hayat hikayelerini bir belgesel gibi izler ve o ayağınızın altında ezilebilen o minicik yaratıklarla bile, ortak yanlarınızın olabildiğine şaşar kalırsınız.
Bir ağacın gölgesiyle de tanıştınız mı sahi!..
Mesela betondan bir binanın da gölgesi olur ama esintiyi keser ve betona vuran gölgesinden ateş gibi bir buharı çıkar. Ağacın gölgesinde ise yaprakların hışırtılı melodisi, masalımsı esindileri ve toprağın, yeşilin kalp atışı olur. Sanatçıya ilham verirken, bilim adamlarına da yerçekimini keşfettirir o koca ağacın gölgesi! Kimilerine göre ise, bir mangal partisinden öte bir anlam taşımaz. Böylece siz, o ağacın gölgesinden, kuşu kurdu da dahil , "Ne olursan ol, yine gel!" diyen Mevlana'nın felsefesini öğrenirsiniz.
Yaptığı kalp masajıyla oksijeni pompalarken, nefes alıp vermenin havaya karşı değil, onun yaprağından alıp, onun yaprağına vermek olduğunu fark ettiğinizde, aslında onunla nefes kadar yakın olduğunuzu öğrenirsiniz.
Her bir ağaç , yapraklarıyla örülü tuğlası ve yere sağlam basan kökleriyle, doğanın dev labratuvarı, okuludur aslında!
Böyle okulların bahçesinde koşup oynayan geleceğin mimarları, inşaacıları, mühendisleri, sanatçıları ve en başta da "İnsanlığın bilgeliği" filizlenip yeşerebilmelidir.