Fotoğraf ve Resimde Görme Biçimleri;
Görmek, aslında gözle yapılan bir şey değildir. Gözlerimiz sadece bir araçtır. Hem fizyolojik, hem de psikolojik anlamda görmenin gerçekleştiği yer “beyin”dir. Bakmakla görmek aynı şey değildir. Bu nedenle , “gözle bakar ama beyin ile görür” diye bilim adamlarının kullandığı bir tabir vardır.
Bakma ile görme ilişkisinde fotoğraf ve resmin ortak olduğu konular şöyledir;
1. Her ikisi de Görsel Sanat dallarının içinde yer alır.
2. Her ikisi de üç boyutu (perspektifi), iki boyut yüzey ( kağıt, tuval yüzeyi..gibi) üzerine uygular.
3. Her ikisinde de kompozisyon ( doku, leke, denge, zıtlık, renk…vs) teknikleri ve kuralları vardır.
4. Her ikisinin de çerçeveleme özelliği ( kadrajlama) vardır.
5. her ikisinin de kendisinden büyük bir görüntünün bir kısmını kullanır, onu konu edinir.
Gelelim Resim ve Fotoğraf arasındaki farklara;
1. Resim “görme”, Fotoğraf ise “bakma”, olayıdır:
Ressam gözüyle baktığını beyninde görür; fotoğrafçı da beyninde gördüğüne fotoğraf makinasının kadrajından bakar. Dolayısıyla kadrajdan baktığı ile beyninde gördüğü farklı görünecektir. Bu aşamada teknolojik müdahaleleri devreye sokarak fotoğrafı kendi beyninde gördüğü şeye daha da yakınlaştırabilir. Ancak fotoğrafa ne kadar çok müdahale edilirse o kadar çok fotoğraflıktan çıkacak ve görme biçimi ağır basan resme ve soyut sanat yönüne doğru kayacaktır. Burada şunu da atlamamak lazım; Fotoğraf çıktısına müdahale etmeden, sadece makinaya müdahale ederek de fotoğrafa görsel bir estetik ve tarz verilebilir.
2.Resim “imal” edilir, fotoğraf ise “kayıt” eder;
Başka bir ifadeyle “Ressam resmi çizer, fotoğrafçı fotoğrafı çeker.” diye de ifade edebiliriz. Resim insan eliyle yapılır. Kalem, fırça, boya..vs ile tuval, kağıt duvar …vs gibi zemin üzerine elle yapılırken. Fotoğraf ise kaydeder. Yapılmaz. Bir görüntüyü, negatif filme kaydedersiniz.
3.İmgesel anlamda her fotoğraf resimdir ama her resim fotoğraf değildir;
Her fotoğraf resmin konu edinebileceği şeyleri konu edinir. Yani fotoğrafın konu edinip resmin edinemeyeceği bir şey yok. Ama bunun tam tersi pek geçerli değildir. Ressam baktığı objeyi beyninde görürken objeyi beyninde öyle bir şekle dönüştürür ki gerçek hayatta olmayan bir varlığı resim yüzeyine yansıtır. Fotoğraf, ressamın beyninde gördüğünü kaydedemez. Ancak teknoloji ve photoshop gibi müdahaleyle bir kısmı çizilmiş, bir kısmı boyanmış, bir kısmı fotoğraflanmış çok sayıda resim veya fotoğraf var. Fakat demin de söylendiği gibi fotoğraf makinasına ne kadar müdahale edilirse o kadar çok fotoğrafik olurken, bu makinanın verdiği görüntüye(çekilen fotoğrafa) ne kadar müdahale edilirse o kadar fotoğraflıktan uzaklaşıp karma, kolaj , karışık artwork, özgür sanatsal çalışmaya doğru kayacaktır.
Şunu da eklemekte fayda var. Bir zamanlar fotoğraf icat edildiğinde ressamlar, “ fotoğraf icat oldu resim bitti..”kaygısını ve endişesini yaşarken, bugün de fotoğrafçıların, “ photoshop icat oldu, mertlik bozuldu” şeklindeki kaygıları da normaldir aslında. Bir zamanlar fotoğrafik çizim dediğimiz akademiksel resimleri fotoğraf ele geçirince, resim kendine modern sanat yolunu buldu. Bugün, teknoloji ve modern sanatın birlikteliği ile çizgiler bulandı, her şey her şeyle yakınlaştı, sınırlar kalktı artık. “ asla şöyle olmaz” demek olanaksız gibi bir şey . o nedenle şu şudur ama şu asla bu değildir dememek en iyisi.
4. “Resim içsel, fotoğraf ise dışsaldır.”
Örneğin ; Ressam Neşet Günal’in köylü figürleri, rakursi dediğimiz perspektif yaklaşımla el ve ayakları abartılı şekilde büyüktür. Aynı görüntüyü fotoğraf makinasıyla çekerken dikkat etmek gerekir. Resim, içsel olduğu için ressam, beyninde şekillendirdiği görüntüleri tuvale yansıtmakta daha özgürdür. Böyle bir resme bakarken, “ Ressam ne demek istemiş?” diyenler çıkarken, aynı soru biçimi fotoğrafa bakanlarda çıkmaz. Halk arasında ya da toplumda yaygın olarak “fotoğrafçı beni kötü çekti ..” denmez. Fotoğrafı çekenin kusuru görünmez. Onun yerine “Ben fotoğrafta kötü çıktım..” denir. Oysa resme bakarken bu tam tersi olur. Toplum genelinde “Resimde kötü çıktım..” denmez, onun yerine ressamı kusurlu göstererek “Ressam beni kötü çizdi” ya da, “ Ressam çok yetenekli değil..”gibi söylemler yaygındır. Bunun sebebini resmin içsel, fotoğrafınsa dışsal oluşunda aramak gerekir. Fotoğraf dış dünyanın gerçeklerini kayıt ettiği(kopyaladığı) için onun çekiminde hata görünmez. Ama ressam görüntüyü beyninden aktardığı için kendi içsel duyguları, yani gerçek dünyada görünmeyeni de o görüntüye aktarmıştır. Resimdeki bu gerçeküstü görüntüleri anlayabilir, anlayamadığında ise ressamı sorgular. Fotoğrafa bakıldığında ise, oradaki abartılara, aşırılıklara kolayca inanır. Ve inandığı için de beğenmediği bir görüntüsü olduğunda “ kötü çıkmışım” der. Çünkü fotoğrafın olayları olduğu gibi kayıt ediyor oluşu görüntünün inandırıcılığını artırır.
4.Resimde daha çok “sanat, sanat içindir” yaklaşımı varken; fotoğrafda, ” sanat toplum içindir.” yaklaşımı daha ağırdır;
Fotoğrafın dışsal oluşu, ve dış dünyanın gerçekliğini kayıt edebiliyor oluşu onu daha çok toplumsallığa iter.
Neşet Günal’ın koca elli ve ayaklı köylü figürleri bir fotoğraf çekiminde olsaydı, fotoğrafın “sanat toplum içindir” yaklaşımı ağır basanların tepkisini çekmesi de gayet normal ve haklı olacaktır. Ancak böyle bir fotoğrafa “sanat sanat içindir” yaklaşımıyla bakanlar da fotoğrafın resimsel ağırlığını görüp onu o şekilde yorumlayacaklardır.
Fotoğrafın bu toplumsal ağırlıklı yönü onun anında şip-şap çekimle olayları olduğu gibi kayıt ediyor oluşundan gelir. Böylece delil toplamada, haberlerde, önemli anların belgelenmesinde, kamera ve video ile birlikte kullanımında etkilidir. Fotoğraf makinasının icat edilmediği dönemlerde de önemli anları ressamlar tarafından imgesel olarak canlandırılır çizilirdi.
5. Resim tüm ayrıntıları görmez. Fotoğraf tüm ayrıntıları kayıt eder.
Fotoğraf özellikle hız, sürat anlarındaki görüntüleri durdurabilmesiyle, gözün gözden kaçırabildiğini gösterir. Makro çekimleri sayesinde de gözün göremediği veya görmede zorlandığı yakın görüntüleri büyüterek gösterebilir. Böylece uzayın derinliğinden, mikro derinliklere kadar açılma, oradaki dünyaları kayıt etme sihrine de sahiptir. Ressam ise daha çok sanat ve estetik yönüyle ilgilendiği için baktığı objedeki çoğu ayrıntıyı eler veya oraya kendi görüş farklılığını yansıtarak çizer.
6. Resim uzun süre, fotoğraf ise kısa sürede oluşur;
Resmin çizimi, boyanması, gibi bir iki gün veya bazen de bir yıla kadar uzayan yapım aşaması varken, fotoğraf çekimleri şıp-şak kadar kısa sürede oluşur. Böylece fotoğrafik çekimlerle birçok kez , kısa sürede ve masrafsız deneme yanımla deneyleri yapma fırsatını verir. Bu aynı zamanda şu anlama da gelir; Fotoğraf, bakma yoluyla görme farkını yaratan, gözü eğiten, bakma ile görme arasındaki farkı öğreten en güçlü ve en kısa yollu bir laboratuvar odasıdır. Aynı şeyi resim de verir ancak resmin sonuca ulaşan deney süreci uzun, masraflı ve aynı zamanda da sanat dili ağır ve felsefik olması nedeniyle daha pratik bir sonuca gidemez. Bakma ve görme arasındaki ilişkiyi fotoğraf kadar çabuk, etkili ve her kesimden kitleye veremez.
Özetle;
Bakmakla görmek arasındaki fark nedir? diye sormuşlar Mevlana’ya…
Cevaplamış: Senin baktığına herkes bakıyor; ama ya görebildiğini herkes görebiliyor mu? Aradaki tek fark sensin…”
İster fotoğraf olsun isterse resim. Görsel sanatların içindeki her sanat dalı bizi bakmakla görmeye, fark etmeye, götürür.