Bir varmış bir yokmuş...
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde baba tarafı Mısır'dan, anne tarafı ise tanrıça analarıyla dolu Anadolu'dan olma Resim adında bir kız çocuğu doğmuş.
Bu kız çocuğun anne ve babası heykelden başka bir şey bilmezmiş. Babası adeta Firavun gibiymiş. Dev heykellerinin belli bir duruşu ve oturuşu varmış. Bu heykeller otururken ne bacak bacak üstüne atabiliyor ne de boylu boyunca uzanıp yatabiliyormuş. Yüz ifadeleri bile vesikalık fotoğraflardaki gibi resmi ve katı olmak zorundaymış.
Bu Firavun'un eşi ise bereketli, doğası zengin olan Anadolu topraklarında bir doğa aşığı imiş. Öyle aşıkmış ki, doğadan "Altın Oran"ı bile keşfetmiş. Böylece Firavun'un üç bin yıllık katı kurallarına sahip heykel anlayışını bu Altın Oran sayesinde yıkmış. Firavun, artık inatla firavunluk yapamaz hale gelmiş ve ikna olmuş eşinin bu buluşuna.
Böylece Firavun'un eşi, anaların tanrıçaları olan Anadolu'da Altın Orana göre ölçüp biçmiş ve Firavun heykellerinin katı disiplin anlayışını yumuşatarak heykellerine estetik, güzellik ve mana eklemiş.
İşte böyle bir zamanda bu iki çiften "Resim" adında kız çocuğu doğmuş.
Gel zaman, git zaman. Bu kız çocuğu büyümeye başlamış. Büyüdükçe de tıpkı annesi gibi altın oranın ölçülerine sahip olmuş. Annesinin güzellik ve estetik genleri onda baskın gelmiş.
Derken bir gün bu güzeller güzeli Resim adlı kız, etrafını kuşatan bu heykellerden bıkmış usanmış. Anne ve babasına, " Ben heykel değil, resim yapmak istiyorum..." diyerek karşı çıkmış. Anne ve babasi ise, "Bu nasıl olur!.. Bu heykeller bizim Tanrılarımız!.. onlara nasıl karşı çıkar ve yok sayarsın!..biz seni böyle mi yetiştirdik!.." demişler. Böylece babası yine firavunluğunu yaparak kızını Ortadoğu topraklarından kovmuş. Bu öyle bir firavunlukmuş ki; Mısır, Anadolu ve Arabistan gibi Ortadoğu topraklarında yüzyıllarca süren insan figürü olan resimler kehanetli sayılıp yasaklanmış.
Resim, çareyi Avrupa'ya kaçmakta bulmuş. Çünkü başka gideceği yer yokmuş. O günden beri günümüz Anadolu topraklarındaki gençlerin genlerine Avrupa hayranlığı işler olmuş.
Resim, Avrupa'ya yerleşince orada iki boyut (resim) yüzeyi üzerine Altın Oran ölçüsünün nasıl uygulanacağını araştırmaya başlamış. Derken, Rönesans çayına geldiğinde bilim ile birlikte iki boyut (resim) üzerinde ışık- gölge, perspektif, renk...gibi daha birçok estetik ve sanatsal kuralları bulmuş. Artık zirveye ulaşmış. Fotoğrafa yaklaşmış kadar en mükemmel, kusursuz resimler yapabilecek olgunluğa ve ustalığa gelmiş. Avrupa'da zenginlerin şatolarında, kralların sarayında resimler yaparak zengin olmaya bile başlamış. Adı tüm dünyaya koca harflerle "Rönesans" diye geçmiş.
Derken bir gün "Fotoğraf" adında bir erkek kardeşinin doğduğunu öğrenmiş. Bu zamanda "Ortadoğu", Avrupa'daki Rönesansın parlamasından dolayı hatasını anlamış gibi resme karşı yumuşayarak, sesini çıkaramaz hale gelmiş. Böyle bir zamanda dünyaya gelen "Fotoğraf" da, " Buralarda resmin alt yapısı yok. Avrupa resimde gelişmiş. Gerekli donanım ve imkanlar orada var." diyerek, ablası gibi Avrupa'ya yerleşmeye karar vermiş ve oraya giderek ablasının karşısına çıkmış.
Resim, karşısında kardeşi olan Fotoğrafı görünce ne yapacağını bilemez hale gelmiş. Üstelik Resim, annesine ne kadar benziyorsa, kardeşi Fotoğraf da baba tarafına ağır basıyormuş.
Ablasının karşısına geçerek ona diklenmiş;
"Artık senin işin bitti..."demiş. " Aylarca uğraşıp çizdiğin, resmettiğin tüm fotoğrafik çizimleri ben saniyede şıp-şak yaparak işi bitiriyorum..." demiş. Tüm insanlar, özellikle de genç kızlar Fotoğraf'ın peşine düşerek ona, "Resim bize saatlerce kımıldamadan modellik yaptırıyorken, Senin karşında saniyede şıp-şak pozumuzu verebiliyoruz." deyip Fotoğrafın önünde pozlarını vermeye başlamışlar.
Böylece Resim birden bire tepeden aşağı düşmüş, neye uğradığını şaşırmış. Böyle bir duruma hiç hazırlıklı bile değilmiş. Saraylardan ve şatolardan sokaklara atılmış, zenginken fakir duruma düşmüş. Çünkü kardeşi Fotoğraf, babası gibi firavunluk yapmış, ablasının hazırladığı tüm alt yapının üzerine konmuş ve zengin olma hayalinin peşine sürüklenmiş.
Gel zaman..., git zaman...
Sokaklara düşen Resim, hayatta kalmak için sokaklarda resim yaparak dilenmeye başlamış. Bu zamana kadar hep saray, şato ya da atölye gibi kapalı mekanda resim yaptığı için, ilk kez sokaklarda, gün ışığı altında resim yapma deneyimini yaşamış. Onun gün ışığı ile tanıştığı bu dönemde Emrestyonizm yaşına girmeye başlamış.
Ancak bir sorun varmış;
Resimler, eskisi gibi fotoğrafik olmadığından ve bu zamana kadar fotoğrafik görüntülere alışkın olan toplum, onun bu çizimleriyle alay ediyormuş. Resme karşı hasta, kafayı yemiş, bunamış gözüyle bakarak, eleştiriyel bir cephe oluşmaya başlamış. Böylece bu sokaklardan, "kulağını kesen Van Gogh'lar", halüsünasyon gören Dali'ler, deliren ressamlar, Picasso'lar gibi içe kapanarak kendilerini soyutlamış bir sürü resim tarzları, akımları, stilleri ortaya çıkmış... Böylece Resim giderek Soyut yaşına basmaya doğru gidiyormuş.
Ama bir gün öyle bir zaman gelmiş ki; Bu iki kardeşin karşısına Kavramsal Sanat diye bir biri çıkmış. Onda sanki bir şeytan tüyü varmış. Kavratmak adına birçok sanat dallarını birbirine kaynaştırmış. Altın Oranmış, estetikmiş, akademik sanatmış... hiç birini dinlemiyormuş ve kavratmak adına elinden geleni yapıyormuş.
İşte bu Kavramsal Sanat, "kavratabilmek adına", almış karşısına bu iki kardeşi... ve onlara kavratmaya başlamış;
" Siz iki kardeşsiniz. Artık bırakın bu küslüğü, düşmanlığı... Birbinizden ayrı yaşayamazsınız. Siz bir bütünsünüz. Aynı iki boyut yüzey üzerinde, aynı kompozisyon kurallarına sahipsiniz..." diye uzun uzun anlatmış, nasihatlar vermiş ve ikna etmeye çalışmış ikisini de... Ama olmamış.. Laf dinlemiyormuş bu iki kardeş...
Bu sefer Fotoğraf'a dönüp, " Sen!.." demiş. " Sanat yapmak istediğinde ablan Resim kadar geniş bir alana sahip olabilecek misin?.." Sonra da Resim'e dönüp ," Ya sen..." demiş. "Nereye kadar içe kapanıp fakir edebiyatı yaşantına devam edebilirsin?.." demiş. Ama inadım inat işte... iki kardeş ikna olamıyormuş bir türlü. Bu inat yüzünden de kavrayamıyorlarmış bir türlü.
Böylece Kavramsal Sanat düşünmüş taşınmış... En sonunda Teknolojiye giderek ona danışmış... İşte o zaman dahiane bir buluş ortaya çıkmış;
Photoshop!..
Resim ve Fotoğraf ikilisinin ortak olduğu, birbiriyle kesiştiği ve kardeş kardeşe oynayarak paylaşabileceği bir ortak alandır.
Ve böylece onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine...