Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Nurdan GÜNAL
Köşe Yazarı
Nurdan GÜNAL
 

Umut

     Evrenin sonsuzluğu ve o sonsuzluğun içinde bir nokta kadar bile olamayışımız insanı ürkütüyor olsa da,  o karanlık resmin öte tarafında varlığını o sonsuzluğa ve bilinmezliğe borçlu olan  "umut" diye bir şey  vardır.     Böylece, Evrenin sonsuz oluşu, insan denilen düşünen, hayal kuran canlıya "umut edebilmeği ve herşeye rağmen kendi sonsuzluğu kadar bir umudun da var olabildiğini öğretebiliyor. Böylesi bir öğreti ve farkındalık Evrene karşı olumlu bir bakış açısı kazandiriyor. Belki de çocuklara, " Beni ne kadar çok seviyorsun?" dediğimizde, kollarını açıp, "Bu kadarrr!.." demeleri gibi büyükler de kollarını açıp, "Evren kadarrrr!.." diyerek sonsuzluk, büyüklük ve derinlik kavramlarının sadece Evrende değil, sevginin içinde de var olabildiğini görebilseler.     Bazen doğal olarak, evimizden kendimizi dışarı atasımız gelir. " Temiz hava almaya çıkıyorum." veya "Kafamı dağıtmaya çıkıyorum. " deriz. Dağlara, kırlara, ovalara veya alışverişe, sinemaya, düğüne yada birileriyle buluşmaya çıkarız.      Kimi zaman da evden dışarı çıkmak yetmez,  bu dünyadan gitmeyi bile aklımızdan geçirdiğimiz o depresif anlarımız dahi olmuyor mu!.. Bu dünyadan gitmeyi istemek, gerçekte "ölmeyi istemek" anlamında olmasa da tıpkı evden dışarı çıkmayı, bir hava alıp geri dönmeyi istemek gibi, üzerimize astronot giysilerini giyerek kendimizi uzay boşluğuna atarak, bir uzay havası alıp gezegenimize geri dönmeye benzemiyor. Gerçekte ölmeyi istemiyor olsak da, bazen bu dünyadan da uzaklaşmayı istemek malesef "ölmekle" mümkün olabiliyor. Bu da, eve geri dönüşü olmayan bir durumdur. Daha açıkcası, bu Dünya'da umutsuzluğa düşme şansımız pek yok gibi görülüyor. Evrenin sonsuzluğu buna izin vermiyor.      Böylesine elimizi kolumuzu sallayarak rahatça "Bir uzay havası alıp geliyorum." diyemediğimiz ve Dünya'mızın dışına  çıkamadığımız gibi aynı şekilde evimizden de dışarı çıkamadığımızı hayal edelim. Acaba ne olur? Cinnet geçirebilir, evi dağıtırız. Esir olduğumuzu hissebilir, aklımızı oynatabilir, kaçırabilir ve böylece "umudsuz" vakalara düşebiliriz. Umutsuzluk, evrenin pek hoşlanmadığı bir durumdur.     Peki Evren'in içindeki Dünya'nın tek evimiz olduğunu düşündüğümüzde bu evimizin ekosistemine karşı olan davranışımız da tıpkı buna benzemiyor mu? Doğayı altına üstüne getirmiyor muyuz? Tüm hırçınlığımız, agresifliğimiz, doymak bilmeyen iştahımız sırf kendimizi uzay boşluğuna atıp da bir uzay havası alamayışımızdan geliyor olabilir mi?       Tıpki bir dağın tepesine çıkıp da 100 m²lik evlere tepeden aşağı bakar gibi, Dünya'ya da o sonsuz evrenin zirvesinden doğru bakılabilseymiş keşke. Sonra da 510.100.000 km² yüzölçümü olan koca Dünya'nın Evren karşısında aslında "bir artı bir oda" kadar bile olamadığı görülebilseymiş. O tek odalı evin tek odasındaki ekosisteminin nasıl dağıtıldığını, atmosferinin nasıl  kirlettildiğini ve insanoğlunun o tek odayı kendi arasında nasıl payaşamadığının resmi görülebilseymiş keşke!..     Aslında bir uzay kıyafeti giymeye de gerek yok. Mesela  Hintliler birbirlerine "Namaste!.." diyerek selamlaşırlar. Namastenin anlamı; " Sadece o içindeki seni ve beni değil, tüm Evren'in yaşadığı o içindeki yeri saygıyla selamlıyorum". demektir.    Umut, her zaman içimizdeki o Evren'dedir !..
Ekleme Tarihi: 03 Aralık 2023 - Pazar

Umut

 

   Evrenin sonsuzluğu ve o sonsuzluğun içinde bir nokta kadar bile olamayışımız insanı ürkütüyor olsa da,  o karanlık resmin öte tarafında varlığını o sonsuzluğa ve bilinmezliğe borçlu olan  "umut" diye bir şey  vardır. 
   Böylece, Evrenin sonsuz oluşu, insan denilen düşünen, hayal kuran canlıya "umut edebilmeği ve herşeye rağmen kendi sonsuzluğu kadar bir umudun da var olabildiğini öğretebiliyor. Böylesi bir öğreti ve farkındalık Evrene karşı olumlu bir bakış açısı kazandiriyor. Belki de çocuklara, " Beni ne kadar çok seviyorsun?" dediğimizde, kollarını açıp, "Bu kadarrr!.." demeleri gibi büyükler de kollarını açıp, "Evren kadarrrr!.." diyerek sonsuzluk, büyüklük ve derinlik kavramlarının sadece Evrende değil, sevginin içinde de var olabildiğini görebilseler. 
   Bazen doğal olarak, evimizden kendimizi dışarı atasımız gelir. " Temiz hava almaya çıkıyorum." veya "Kafamı dağıtmaya çıkıyorum. " deriz. Dağlara, kırlara, ovalara veya alışverişe, sinemaya, düğüne yada birileriyle buluşmaya çıkarız. 
    Kimi zaman da evden dışarı çıkmak yetmez,  bu dünyadan gitmeyi bile aklımızdan geçirdiğimiz o depresif anlarımız dahi olmuyor mu!.. Bu dünyadan gitmeyi istemek, gerçekte "ölmeyi istemek" anlamında olmasa da tıpkı evden dışarı çıkmayı, bir hava alıp geri dönmeyi istemek gibi, üzerimize astronot giysilerini giyerek kendimizi uzay boşluğuna atarak, bir uzay havası alıp gezegenimize geri dönmeye benzemiyor. Gerçekte ölmeyi istemiyor olsak da, bazen bu dünyadan da uzaklaşmayı istemek malesef "ölmekle" mümkün olabiliyor. Bu da, eve geri dönüşü olmayan bir durumdur. Daha açıkcası, bu Dünya'da umutsuzluğa düşme şansımız pek yok gibi görülüyor. Evrenin sonsuzluğu buna izin vermiyor. 
    Böylesine elimizi kolumuzu sallayarak rahatça "Bir uzay havası alıp geliyorum." diyemediğimiz ve Dünya'mızın dışına  çıkamadığımız gibi aynı şekilde evimizden de dışarı çıkamadığımızı hayal edelim. Acaba ne olur? Cinnet geçirebilir, evi dağıtırız. Esir olduğumuzu hissebilir, aklımızı oynatabilir, kaçırabilir ve böylece "umudsuz" vakalara düşebiliriz. Umutsuzluk, evrenin pek hoşlanmadığı bir durumdur.
    Peki Evren'in içindeki Dünya'nın tek evimiz olduğunu düşündüğümüzde bu evimizin ekosistemine karşı olan davranışımız da tıpkı buna benzemiyor mu? Doğayı altına üstüne getirmiyor muyuz? Tüm hırçınlığımız, agresifliğimiz, doymak bilmeyen iştahımız sırf kendimizi uzay boşluğuna atıp da bir uzay havası alamayışımızdan geliyor olabilir mi? 
     Tıpki bir dağın tepesine çıkıp da 100 m²lik evlere tepeden aşağı bakar gibi, Dünya'ya da o sonsuz evrenin zirvesinden doğru bakılabilseymiş keşke. Sonra da 510.100.000 km² yüzölçümü olan koca Dünya'nın Evren karşısında aslında "bir artı bir oda" kadar bile olamadığı görülebilseymiş. O tek odalı evin tek odasındaki ekosisteminin nasıl dağıtıldığını, atmosferinin nasıl  kirlettildiğini ve insanoğlunun o tek odayı kendi arasında nasıl payaşamadığının resmi görülebilseymiş keşke!..
    Aslında bir uzay kıyafeti giymeye de gerek yok. Mesela  Hintliler birbirlerine "Namaste!.." diyerek selamlaşırlar. Namastenin anlamı; " Sadece o içindeki seni ve beni değil, tüm Evren'in yaşadığı o içindeki yeri saygıyla selamlıyorum". demektir.
   Umut, her zaman içimizdeki o Evren'dedir !..

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve duzcemeydan.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.