Padişahların, kralların, kraliçelerin tahtları olur. Sarayın elçileri, hizmetkarları, askerleri, köleleri tahta oturanın önünde eğilerek onun elini eteğini öperler. O yüzden tahtların masası bulunmaz önlerinde...
Şıhların, şeyhlerin, tarikatların, tekkelerin ve ağaların altın varaklı tahtları olmayıp yerdeki kutsal minderlerine otursalar da, onlar da müritlelerine elini eteğini öptürmek için önlerinde masaları bulunmaz.
Önünde masası bulunup da saatlerce o masa başında oturanlar masalarında proje çizer, kitap yazar, hesap yapar, problem çözer, deneyini ve toplantısını yapar, sanatla uğraşır, araştırır ve çözüm arar.
Okulların Eğitim ve Öğretim sistemi, o masa başı işleri ile ilgilişkilidir. Öğretim tarafı, masa üzerindeki işlerin nasıl yapılacağı ile ilgiliyken; eğitim tarafı ise o masanın önündeki koltuğa nasıl oturulur, o koltuk nasıl sahiplenilir veya nasıl parlatılır...gibi işin ahlaki ve usulüyle ilgilidir. Bundan dolayıdır ki okul denilince başta "Eğitim" ve sonrasında da "Ögretim" sıralamasıyla "eğitim" olan tarafı ağırlığını koyar. Koltuk, minder veya taht gibi "oturma, kurulma, yerleşme...vs" işiyle ilgilenen kısma biz "eğitim, eğitmek" dediğimize göre; kısaca olayın " sandalye" kısmıyla eğitim; " masa" kısmıyla da öğretim gözüyle bakabiliriz.
" Ne olursan ol, istersen çöpçü ol, istersen doktor ol, ama işinin en iyisi ol!..", "Bir koltuğun olmuş ama adam olamamışsın!..".. vs türündeki sözlerin günümüzdeki etkisi pek kalmadı. Böylesi sözler, okullarda beyaz yakalı siyah önlükleri olan öğrencilerin ve siyah beyaz sinemaların çevrildiği nostalji çağlarında daha etkiliydi ve gündemdeydi de...
Günümüzde ise, gençlerin seçecekleri meslekleri daha çok ebevenleri belirliyor. "Masa başı işi olsun.." denilen meslekleri tercih edenlerse çoğunlukta... Hatta birçok ebeveynler, "çocuğumu ben eğitirim" mantığı ile okulun verediği eğitimi eksikmiş gibi görerek kendileri üstlenmek ve okuldan sadece diploma adına öğretim yapılmasını destekler gibiler. Böyle bir talep ile "alan razı veren razı" kafasıyla dershaneler ve özel okullar patlaması doğdu, Eğitim ve Öğretim sıfatı taşıyan devlet okullarına ise arka plana itilme fırsatı doğdu.
Ebeveynlerin bir kısmı veya birçoğu çocukları için, " Masa başı işi olan meslekleri seç!.. " diye öğütlerken, arkasından da, "Rahat edersin oğlum!.." demeyi de eklerler. Ancak son zamanlarda ise "Avrupa'ya git, rahat edersin..." şekli de çıkmıştır. "Koltuğa oturma veya kurulma işi olan meslekler seç!..." denilemediğinden, ya da ayıplanacağından masa başı işlerinin kerameti masasından mıdır, yoksa oturağından mıdır, ilk başta ayırt edilemez. Sonrasında ise gün yüzüne çıkan tüm ayıplar, usulsuzlükler sıradanlaşır, normalleşir.
Sanat, toplumun aynasıdır. Siyaset, politika işleri de öyle değil midir!..
En tepedekilerden başlarında taçları olanların altın varaklı tahtları, başlarında cüppeleri olanlarınsa kutsal minderlerinde oturur. En alttakilerin ise ne yemek yiyeceği masası, ne de altlarında oturabileceği bir minderi vardır.
Orta katta ise "masa başı işleri" bulunur. Onların hem sandalyeleri hem de önlerinde masaları vardır. Ancak onlar da da "masa başında uyuklayanlar, keyfine bakanlar." ile " masa başında çalışanlar" diye ikiye ayrılırlar. Uyuklayan ya da keyfine bakan kısım sandalyesini koltuk niyetine kullandığından "koltuğa kurulanlar" sıfatıyla anılıp, tahtları ve şıhları olan tepedediklere hizmet ederken; masa başında çalışanlar da ter dökerek, yorularak, uykusuz kalarak aşağıdakilere, ezilenlere uyanmaları için hizmet ederler.
Her işte bir orta yol aranmalıdır denir ya hep... Bu da böyle bir şeydir.. Ne en tepedekiler en alta, ne de en alttakiler en tepeyi net göremez. Birbirlerine uzak mesafededirler. Birbirlerinin kapılarından bile içeri giremezler. O uzak mesafeden görebildikleri tek şey ya köle olduğu yada kutsal bir mesih, şıh, veya kralın ya da Mehmet'in, Ahmet'in veya Osman'nın oğlu, torunu olduğudur.
Sadece ortasındakiler en tepedekileri ve en aşağıdakileri en yakın mesafeden görebilir. Aşağıdakilere yukarının, yukarıdakilere de aşağının en doğru haberini iletebilecek, sesini duyurabilecek, aydınlatabilecek, uyandırabilecek olan ortadakilerdir.
İşte tam da bu orta noktada;
İnsan oğluna ve kızına önce eğitim, mutlak şarttır!..