Düzce'nin bir yapısının daha izleri tamamen siliniyor.
Küçüklüğümde bir program vardı. Duayen gazeteci Mehmet Ali Birand siyasilerin/ünlülerin hayatını konu edindiği bir program yapmıştı. Konuk ettiği misafirlerinin doğduğu evi, okuduğu okulu vs. yeniden görüntüleyip onlara geçmişi hatırlatırdı.
Şehirlerdeki mimari yapılar için de, çevresinde ve/veya bahçesinde yaşanılan anılar ile değer kazanır.
1999 depremi bu şehirde okuduğum hiç bir okulu bırakmadı. (Sadece Endüstri meslek Lisesinin Atölyeleri kaldı ayakta.) Okullarımı deprem yıktı yıkmasına da salonunda eğlendiğim, ilk tiyatromu, ilk piyesini izlediğim, kurslarına katıldığım Gençlik Merkezi bir hırs uğruna yıkıldı. Okuduğum Atatürk Ortaokulu'nun yerine yapılan okul dahi aynı duygularla yerle bir edildi.
19 Mayıs gösterileri için güneş altında çalışmalar yaptığımız açık tribün daha önce yıkılmış yine yerine yapılan tribünler de lig ortasında başka bir yere taşınmıştı.
Bana geçmişimi, anılarımı hatırlatacak tek bir yer kalmıştı. Hep bir ağızdan tezahüratlar yaptığımız, sesimiz kısılana kadar bağırıp takımımızı desteklediğimiz, ağız dolusu küfürler ettiğimiz, kimi zaman sevinip kimi zaman üzüldüğümüz 18 Temmuz stadı ismiyle birlikte yok olup gidiyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Düzce'ye gelişinin yıldönümü olan 18 Temmuz tarihi de bu yıkılan stadla birlikte tarihe gömülüyor.
Bu sabah oradan geçmek zorunda kaldım. İçim acıya acıya çektim bu fotoğrafları. Bu da benden tarihe not kalsın.
Emir büyük yerden.
Ne gelir elden.