Kapitalist sistemin işlerliğinin meşruiyeti ve öznelerin davranışlarının denetlenebilirliği, inanç, kanaat ve düşünce sistemlerinin üzerinden rıza üretilerek sürdürülmektedir. Sinema da ideolojik bir anlam üretme ve taşıma aracı olarak çok işlevsel bir aygıttır.
Özellikle Hollywood’u biçimsel ve içerik açısından ele aldığımızda doğrudan yukarıda işaret edilen amaçlara yönelik hareket ettiği gözlenmektedir.
Hollywood hem Marx’ın tariflediği tersine bilinci üretmekte hem de suni toplumsal mutabakatlar yaratmaktadır.
Sinemada; stiller, biçim, konu, anlatı ve anlatı geleneği ideolojik bir gönderme içermektedir. Hollywood’un ürettiği söylemi belirleyen egemen ideolojiye göre içinde bulunulan durum değiştirilemez ve ideal olarak tariflenmektedir.
İdealize edilen yaşamın çelişkileri üzerine düşünülmesinin ve yeni bir ideolojik kavrayış setinin tanımlarının işler hale gelmesinin önüne geçecek birçok temanın tüketiciye biteviye sunulması ile beraber Hollywood hem büyük bir ticari başarı kazanmakta hem de egemen ideolojinin önemli bir aygıtı olmaktadır. Geleneksel anlatı biçimlerine yaslanan Hollywood sineması planlı, güvenli bir kozmos içerisinde işlemekte ve belirli bir başlangıç ve sonu neden- sonuç mantığı üzerinden ele almaktadır.
Hollywood film anlatısında eleştiri de sistem dışına taşacak olanaklara izin vermeyecek ölçüde sarih bir biçimde ölçeklendirilmektedir. Dolayısıyla Hollywood filmlerinin ideal kozmosu sistem içi anlamların dışına taşmayan anlatı ve biçimlerden oluşmaktadır. Bu makale kapsamında da GaryRoss’un 1998 yapımı Pleasantville filminin ideolojik görünümleri ele alınmaya çalışılacaktır. Filmde David ve Jenniffer adlı iki kardeşin doğaüstü bir biçimde 1950’li yıllarda geçen Pleasantville adlı dizideki kasabanın evrenine dahil olması ve orada başlarından geçmekte olan bir dizi olay işlenmektedir. David ve Jenniffer anne ve babaları ayrılmış, lise öğrencisi iki kardeştir.
David daha içe kapanık eğilimler göstermekte Jenniffer ise okulda popülaritesini arttırmak için çaba sarf etmektedir. Özellikle David sosyal hayat içerisinde pek başarılı sayılabilecek bir karakter değildir ve televizyon izlemek –özellikle Pleasantville- onun için büyük bir tutkudur. Televizyon uzun yıllar Amerikan ideallerinin hem üreticisi ve taşıyıcısı hem de en fetişistik nesnesidir. Filmde David’intelevizyon ile kurduğu ilişki tam da böyle bir gösterendir.
İki kardeşin televizyon ile ilişkili olarak girdiği rekabet televizyonun işlevine dönük toplumsal bir anlatımdır. Gerçekdışı bir biçimde Pleasantville evrenine dahil olan iki kardeş 1950’li yılların dünyasında klasik bir ABD kasabasındaki bir hayata dahil olur.
Böylece biçimsel olarak ilerleyen dakikalarda yavaş yavaşdeğişmek üzere filmin rengi siyah beyaza döner. Karakterlerimiz, 1950’li yılların TV üzerinden yansıtılan ideallerinin pratik uygulaması olan bir kasabada kendilerini aşina olmadıkları tuhaf bir mutluluk ve iyi niyet sarmalının içinde bulur.
İkinci Dünya Savaşı ardından ABD’nin elde ettiği hegemoniküstünlüğün altyapı ihracı ile sınırlı olmadığı ve kuvvetli bir kültürel ihraç olarak popüler kültür ve özellikle sinemayı kullandığı söylenebilir.
1950’li yıllar da bu kültürel ihracın dilinin Amerikan toplumuna dönük en ideal arzuyu yaratmak için titizlikle işlendiği yıllardır. Hollywood’un temel olarak muhafazakaranlatısında kadın erkek rolleri çok belirgin, aile anlatısı mitikbir kutsiyet ile tanımlı ve burjuva erkeğin fantazmasıüzerinden şekillenmiş, açık ve örtük olarak onun kahramanlığı sırtlandığı bir yapıdadır.
Filmde muhafazakar anlatı biçimlerine dönük edilgen bir eleştiri mevcuttur. Örneğin kasabadaki insanların cinsellik, bilgi, duygu ve deneyim üzerinden yaşadığı değişimle beraber siyah beyaz iken renklenmesi toplumsal açıdan muhafazakarAmerikan kasabası anlatısı üzerinden standardize edilmiş ideallerin tam karşısında bir konumlanmadır. Pleasantvilleyalnızca kurgusal bir anlatının izin verebileceği bir mekansaldüzleme sahiptir. Kasabadan başka bir dünyanın hem fiziksel hem kültürel uzamı asla bilinmemektedir. Kitapların yalnızca nesne olarak mevcudiyetleri, içeriklerinin olmayışı, David ve Jenniffer’ın kendi dünyalarından getirdikleri bilgi ile kitapların içinin dolması başka bir mekanın ve daha katmanlı duyguların önünü açmaktadır.
Kasabanın sınırlı bilgi, deneyim ve duygu alanı Althusser’intarifiyle hem DİA’lar (Devletin İdeolojik Aygıtları) hem DBA’lar (Devletin Baskı Aygıtları) tarafından denetlenmektedir. Filmde değişime dönük talep ve isteklerin öncelikle gençlerin aşk edimleri üzerinden ilerlemesi 1950’li yılların cinsiyet ve ırk eşitliğinin, cinsel devrimin ve savaş sonrası püriten ahlakın kısıtlamalarının kuvvetli bir dip dalgası yarattığını ve 1968’le kimliklenen toplumsal muhalefetin öncüsü olduğunu unutmamak gerekir.
Geleneksel rollerine göre yaşayan Pleasantaville sakinleri muteber bir yaşamın mutlu fakat sıkıcı sarmalına hapsolmuş durumdadır. Rutin, protestan ahlakının ve fordist üretimin kapitalist üretim modeline bir eklentisi olarak ele alınmaktadır. Filmde resmedilen kasabanın tam da böyle bir rutin üzerinden okunduğunu söyleyebiliriz. Filmde Mark Twain’in “Huckleberry Finn'in Maceraları” ile ilgili değininin olması ya da J. D. Salinger’ın “Çavdar Tarlasında Çocuklar” adlı kitabından bahsedilmesi de elbette tesadüf değildir. İkisi de pasif bir direnişin Amerikan toplumuna çok uygun sistem dışına taşmayan bir muhalefetin kült örnekleri olarak ele alınabilir.
Nitekim başkahramanımız David biraz da Holden Caulfield ile Huckleberry Finn’in karması niteliğindedir. Sistem dışı bir iyi gibi gözükürken sisteme hizmet eden David, Pleasantavillekasabasında zihinsel bir dönüşümün taşıyıcısı olmuştur fakat kasaba için reform sayılan şeyler kasabanın televizyona hapsolmuş tekrarlarını aşamayacaktır.
David tekrar filmdeki gerçek dünyaya dönerken kardeşi Jenniffer, Pleasantaville kasabasında kalmayı tercih etmektedir. Jenniffer’ın filmin başından beri arzulu bir imajı varken süreçle beraber metamorfoza uğramış ve vamp kadın rolünden uzaklaşarak yeni bir yaşam gayesi bulmuş ve daha geleneksel bir imaja bürünmüştür. Filmin sonunda David’iyaşadığı değişimin somut göstereni olarak annesini teskin ederken görürüz. David artık yeni bir ideal birey tasavvurunun kahramanı olarak yüzeyde değişim gibi gözüken birçok aynılığın ideolojik söylemini üretir hale gelmiştir.
İdeoloji yalnızca bir düşünce veya temsil sistemi değildir. Hollywood sineması burjuva kapitalist toplumun zihni temayüllerinin etkin bir taşıyıcısı olarak işlev görmektedir. Hollywood’un anlatı geleneği dahilinde amaçlanan; izleyiciden, egemen ideolojik normlar dahilinde sistem açısından sorun yaratmayacak özneler oluşturmaktır. İdeoloji toplumsal çelişkileri gizleyerek ideal bir evrenin sanrısı ve güvenini yaratır.