Kovid 19 Salgını Demokrasileri Zayıflatır mı ?
Alper BAŞOĞLU
alper_basoglu54@hotmail.com -İnsanlık belki de bizim neslimizin karşılaştığı en önemli sorun olan global bir kriz ile yüz yüze. Dünya' nın bir kısmı salgının nasıl ve ne zaman sona ereceği sorunu ile meşgulken geri kalan kısmı salgın sonrasında nasıl bir dünya ile karşılaşacağımızı merak etmekte. Bu fırtına er veya geç sona erecek. Büyük kısmımız hayatta kalacağız. Ancak bu dönemde alınacak kararların geleceğin dünyasını şekillendirmede oynayacağı rol yadsınmaz. Çünkü virüs ile mücadele için alınan önlemlerin kaynak maliyeti dünya ekonomik kapasitesinin çok üzerinde.
Bende bu yazı ile alınan önlemlerin gelecekte ki hayatımıza olası etkilerini tartışmak istiyorum. Doğa bir acil durum ilan etti ve tarihsel süreç ileri sarılmaya başladı. Alınması için yıllarca tartışılmaya ihtiyaç duyan kararlar saatler içinden komisyonlardan geçirilmekte. Uygulamaya geçirilen kararların tatbikinde yeteri kadar denenmemiş veya tehlikeli teknolojiler hayata geçse de bir şey yapmamanın riski şuan için daha büyük. Dünyada hepimiz sosyal bir deneyin parçası gibiyiz. Normal zamanlarda evden çalışma veya uzaktan eğitim gibi; özel sektörün hükümetlerin ve eğitim platformlarının kabul etmesi söz konusu olmayacak uygulamalar bugün büyük bir iştah ile hayatımızda artık. Ancak zaman normal değil.
Salgına karşı elimizdeki en etkili yöntem sosyal izolasyon. İzolasyonu hayata geçirmek amacıyla kullanılan temel araç ise sosyal takip. Bu amaçla kullandığımız yöntemler henüz deney aşamasındaki ileri teknolojilere dayanmakta. Ancak salgın sonrasında da hayatımızın demirbaşları olarak kalacak gibi görünüyorlar. Salgının tetiklediği insanlığın hayatta kalma korkusu ve hayatta kalmak amacıyla kullanılan yüksek teknolojiye dayanan sosyal takibin virüsün olmadığı bir dünyada kendine nasıl bir yer edeceği salgın sonrasına dair temel kaygılarımız arasında.
İnsanlık tarihinde belki de ilk defa devlet vatandaşlarını bu kadar etkin olarak denetleyebilmekte. Tarihteki totaliter yönetimler gizli servislerdeki ajanlar vasıtasıyla sahadan bilgi toplamakta ve gelen bilgiler belirli merkezlerde değerlendirilmekteydi. Bu takip ve gözetim ancak belirli gruplar için söz konusu olabilmekteydi. Aksi taktirde her vatandaşın peşine bir ajan göndermek gerekirdi. Bugün ise elimizdeki teknoloji hükümetlere yüz tanıma sistemleri hassas sensörler veya herkesin elinde olan akıllı telefonlar vasıtasıyla toplumun hemen hemen tamamından veri toplama olanağı sağlıyor. Gelen veriler ise belirli algoritmalar vasıtasıyla işlenmekte. Bu Stalin’ in hayalini dahi kuramayacağı bir olanak. Bu amaçla dünyanın dört bir yanında deneme aşamasında veya etik tartışmaları tamamlanmamış teknolojiler hızlı şekilde uygulama olanağı buluyor. Çin’ in başarısının temelinde sosyal takip teknolojilerini hızlı bir şekilde izolasyon için kullanmasında yatıyor. Bu sadece uzak doğuda olan bir uygulama değil. İsrail Başbakanı Netanyahu İsrail gizli servisine terörist saldırılara karşı teröristleri takip amacıyla kullanılan takip sistemini korona virüs hastalarına karşı kullanma yetkisi verdi. Meclis alt komisyonunda reddedilen karar olağanüstü hal uygulaması olarak hayata geçti. İçinde bulunduğumuz koşullarda sanırım kimse haklı olarak bu konular ile ilgili etik tartışmalar açmayacaktır.
Ve ayrıca hükümetlerin veya şirketlerin vatandaşlarını veya müşterilerini izlemek ve yönlendirebilmek amacıyla yeni teknolojileri kullandığı da bilinen bir şey. Fakat dikkatli olmazsak salgın sosyal takip konusunda bir dönüm noktası olabilir. Bu tehlike sadece bildiğimiz şekliyle sosyal takibin artarak kalıcı olmasını içermemekte. Temelde kamera ve telefon gibi dış dünyada yer alan vasıtalarla yapılan takibin deri altımıza inmesini de içermekte. Bugüne kadar elimizdeki akıllı telefonlardan öğrenilen eğilimlerimiz idi. Veya kameralar hangi sokaklarda dolaştığımızı veya kimlerle görüştürdüğümüzü göstermekteydi. Örneğin A Haber veya Fox Haber arasında tercih yapan birinin politik görüşü ve eğilimleri hakkında fikir sahibi olabiliriz. Bu bilgilere ilaveten artık vücut ısımız ve kan basıncımızda takibe takılacak. Bunun ne gibi bir zararı olabilir diye kendi içinizde sorabilirsiniz. Hasta olanları önceden tespit edilmesi ve hasta olan kişiler ile temas kurmamızın engellenmesi koşuluyla kimsenin buna itiraz edeceğini zannetmiyorum. Benzersiz bir uygulama. Şurası önemli; birinin biyometrik verilerine sahip olmak demek o kişinin neye öfkelendiğini üzüldüğünü veya güldüğünü de bilmek demektir. Hatırlamak gerekirse; öfke sevinç can sıkıntısı ve aşk da aynen ateş ve öksürük gibi biyolojik oldular. Öksürüğü tanımlayan teknoloji kahkahayı da tanımlayabilir. Eğer şirketler veya hükümetler biyolojik verilerimize sahip olurlarsa bu bizi bizden daha iyi bilecekleri sonucunu doğurur. Ve unutmayalım sadece hislerimizi tahmin etmeyecekler. Aynı zamanda onları yönlendirme olanağına da sahip olacaklar. Sonuç bize istediklerini satabilecekleri bir ürün olduğu gibi siyasi eğilimde olabilir. Hatırlarsanız Cambrige Analytica Facebook verilerini hackleyerek Trump’ ın seçim kampanyasına katkı sağlamakla suçlanmıştı. Biyometrik takip Cambrige Analytica’ nın faaliyetlerini taş devrindenmiş gibi gösterebilir. Veya Kuzey Kore liderinin bütün vatandaşların biyometrik olarak takip edebilme olanağına sahip olduğunu düşünelim.
Göz önünde bulundurmamız gereken bir başka konu ise; kriz zamanlarında güçlenen yönetimlerin kriz sona erdikten sonra sahip oldukları gücü geri iade etmek konusunda ne kadar isteksiz olduklarıdır. Kulaklarınızda her an ikinci bir dalga gelebilir veya dünyada yeni salgın riskleri olduğu senaryolarının çınladığına eminim. Varmak istediğim nokta son yıllarda kişisel verilerimizin mahremiyeti üzerinde kopan tartışmaların salgın sonrasında son bulabileceğine dair. Çünkü insanlar kişisel mahremiyetleri ile sağlıkları arasında bir tercih yapmak zorunda kalıyorlar. Ve sağlığı seçeceğimize şüphe yok. Ancak durumun yanlışlığı tercih yapmak zorunda kalmamız. İki şıktan sadece birini seçmek sorunun yanlış cevabı.