Selim İleri - Ölünceye Kadar Seninim roman analizi
Elli sekiz yaşına kadar cinsel yaşantınız olmasaydı nasıl bir insan olurdunuz diye hiç düşündünüz mü? Böylesi bir soruya kim nasıl tepki verir bilmiyorum. Ancak eminim Süha Rikkat, buna benzer bir sohbeti münasebetsizlik olarak değerlendirecek, karşısında
Alper BAŞOĞLU
alper_basoglu54@hotmail.com -Elli sekiz yaşına kadar cinsel yaşantınız olmasaydı nasıl bir insan olurdunuz diye hiç düşündünüz mü? Böylesi bir soruya kim nasıl tepki verir bilmiyorum. Ancak eminim Süha Rikkat, buna benzer bir sohbeti münasebetsizlik olarak değerlendirecek, karşısındakini yozlaşmakla suçlayacak ve küçük görecektir. Çünkü, Ölünceye Kadar Seninim romanındaki ana kahraman, kadın erkek ilişkisinin tensel kısmına karşı bu kadar tahammülsüz ve katı. Cinsellikle arasına koyduğu bu mesafe ise hikayenin ana omurgalarından birini oluşturuyor.
Selim İleri; olayların birbirine neden sonuç ilişkisiyle bağlandığı, doğrusal zamanla akan eserler kaleme almıyor. Romanlarında önemli olan, kişiler ve onların çalkantılı iç dünyası. Elli sekiz yaşındaki kadının hikayesi de bu durumun istisnası değil. Dolayısıyla “Ölünceye Kadar Seninim” temelde Süha Rikkat’ in hikayesidir dersek ileri gitmiş sayılmayız. Yazarın kitabına ana kahramanın ismi yerine fotoromanı andıran bu başlığı tercih etmesinin nedeni ise okuyucusuna dönemin popüler aşk romanlarını alaya aldığını ilk anda göstermek. Ancak buraya gelmeden isterseniz kahramanımızı, böylece romanı anlamaya çalışalım.
Roman başladığında Süha Rikkat karşımıza; son otuz dokuz yılını çok satan aşk romanları yazarak geçirmiş, ancak içinde yaşadığı döneme ayak uyduramamış, bu nedenle günlük hayatta komik durumlara düşen bir karakter olarak çıkıyor. Veterinerdeki köpek kıyafetlerini el örmesi bere zannetmesi, J.M. Coetzee’ nin ünlü romanı Barbarları Beklerken’ in kendi yazdığı Bahar’ ı Beklerken’ den esinlendiğini düşünmesi bu durumun en önemli örnekleri…
Aşk romanlarının unutulmaz yazarı, içinde yaşadığı topluma yabancı… Sayfalar ilerledikçe bir gazete haberinden, roman zamanının 1982 Anayasa Oylaması dönemine denk geldiğini öğreniyoruz. Ancak Süha Rikkat bu durumla ilgilenmediği gibi toplumsal roman yazanları da eleştirmekten geri durmuyor. Hayatı boyunca yaşadığı; bir dünya savaşı, bir muhtıra ve iki askeri darbe düşünce evreninde herhangi bir iz bırakmamış. Opera ve keman konçertosu dinlemek daha önemli… Yani kadın, sahil kenarında kurulu bir otelin Ankara isminde olması kadar ortamıyla uyumsuz… Bu anlamda karakteri yazar tarafından aydın sınıfa yöneltilmiş ince bir eleştiri olarak okuyabiliriz.
Gelgelelim Süha Rikkat, kurguda karşımıza tenkit edilen münevver olarak değil kayıtsız kaldığı toplum tarafından baskılanmış bir kadın olarak çıkıyor. Ancak O da her kurban gibi maruz kaldıklarının farkına varamıyor. Bunun yerine kendine yönelme eğiliminde. Mesela Süha Rikkat aynaya baktığında romandaki kadınların hepsinden daha çirkin bir yüz görüyor. Fakat anlatımın önemli bir kısmını dinlediğimiz üçüncü kişi, elli sekiz yaşındaki romancının nahoş göründüğüne dair bir betimleme yapmıyor. Karakterin beğenmediği yansıma hayatta o zamana kadar yaşadıkları. Bunun için seyrek saçlı kadının yaşantısına daha yakından bakmayı kurguyu anlamak açısından faydalı buluyorum.
Süha Rikkat bir konakta, iki çocuklu ailenin büyük evladı olarak dünyaya geliyor. Anne babasının ve daha sonrasında kız kardeşi Nimet ile Avni Bey’ in ilişkileri kent yaşamındaki umutsuz evlilik kalıplarının birer yansıması. Buna göre evlilikte kadın; bireysellikten uzak, ikincil pozisyonda, görevi ise çocuk yaparak evinin metresi olmak. Mutluluğu ise her ne olursa olsun kocasının memnuniyetine bağlı. Erkeğin asıl meşguliyeti ise evin dışında. Kendilerini işe yada zevke adıyorlar. Duruma buradan bakınca romancı kadının neden sürekli Tolstoy’ un Anna Karenina romanına atıf yaptığını anlayabiliriz. Çünkü kendi yaşantısından izler görüyor.
Süha Rikkat’ in hayatında annesinin memati, bir dönüm noktası. Kadının vefat şekli ise Selim İleri’ nin romanlarında toplumsal konulara değinme yöntemi. Çünkü annenin ölüm tarihi Türkiye’ de verem vakaların en yoğun yaşandığı dönem. Annesinin kaybı ile geç çocukluk dönemindeki Süha bir anda büyümek, evin sorumluluğunu, kardeşinin bakımını üstlenmek zorunda kalıyor. Bu devirde, Demokrat Parti’ li olduğu anlaşılan babasının çocuğuna tek teması sevgilisi Ferit ile görüşmesinin önüne engeller çıkartmak. Geri kalan her şeyi Süha çekip çevirmek zorunda.
Bu ağır mesuliyet yıllarında Süha, maddi manevi bütün enerjisini biricik kız kardeşinin bakımına ve büyük aşkı Ferit’ in sevgisini kazanmaya harcıyor. Ancak önce Ferit’ in ihanetini ve terk edilişi tadıyor, ardından Avni ile evlenen kız kardeşi tarafından evden atılıyor. Böylece Süha büyürken öğrendiği kadına ait iki rolden de kovulmuş oluyor; erkeği memnun etmek ve evin hakimi olmak… Kimlik rolünde kesin başarısızlık yaşadığını hisseden Süha, sonunda, giderek toplumdan uzaklaşıyor, kendisine romanları aracılığıyla yeni ve yapay bir dünya yaratıyor. Romanda sanatı meslek edinmiş diğer karakterlerin, drama oyuncusu Ferit’ in ve şarkıcı Sevim’ in, uğraşlarındaki kimlikleri ile karşılaştırıldığında özel hayatlarında bambaşka yaşam sürmeleri, buna karşılık Süha Rikkat’ in iki alemi tek algılaması bunun göstergesi. Çünkü romanlar kadının tek hayatı…
Roman başladığında Süha Rikkat; ölüm, ihanet ve vefasızlık gibi nedenlerle hayatında sevdiği herkesi kaybetmiş, bir çatı katında tek başına kalıyor. Yaşadıkları sonucu artık sevilmeyeceğini düşünüyor, dolayısıyla kadınlığının erkeğe zevk veren cinsel yönünü tamamen bastırmış durumda. Buna karşılık ev yaşamına sıkı sıkı sarılarak diğer alandaki kayıplarını telafi etmeye çalışıyor. Ancak, farkında olmasa da ilk bölüm boyunca, bastırdığı güdülerin dirilmeye çalıştığını, yücelttiği hayatının aslında O’ nu kontrol altında tuttuğunu gözlemliyoruz. Mesela hostes kızı gördüğüne “kadınlığını yaşamaya gidiyor” demesi, şoförleri açık saçık konuşmakla, gelip geçenlere yiyecekmiş gibi bakmakla itham etmesi, gazetelerde fotoğrafları çıkan futbolcuların kaslı bacaklarını müstehcen bulması karakterin bastırılmış dürtülerini anlatıyor. Buna karşılık; evinde sürekli kapı kilitlerini, hava gazını, eşyaların yerini kontrol etmesi ise yücelttiği hayatının karakter üzerinde kurduğu baskıyı anlatıyor. Evindeki hakimiyeti kaybetmesi halinde elinde geriye bir şey kalmayacağından korkuyor.
Süha Rikkat’ in, tadı akşam yediği haşlanmış kabağı andıran, dengedeki hayatı aile doktorları Mükerrem Bey’ den gelen “menopoza girdiği” teşhisi ile sarsılır. Üstelik “kadınlığını henüz doya doya yaşayamamışken”. Hekimin tavsiyesi ve kendi iç huzursuzluğunu giderme ihtiyacı doğrultusunda bir seyahate çıkmaya karar verir ve roman ikinci bölüme yani gelişme aşamasına geçer.
İkinci bölümü Sarp karakteri domine eder ve genç adam karakterimizin kendini tanıma yolunda önemli bir aşama kat etmesine yardımcı olur. Narlık ilçesinde, eskiden Levanten bir ailenin sahip olduğu evin önünde yaşananlar Süha Rikkat açısından kırılma anıdır. Kadın, büyüleyici akşam ışıklarının aydınlattığı akşamda kendini; terkedilmiş, camları ve kapıları sıkı sıkıya mühürlenmiş, ıssız konağa benzetir. Gördüğü manzara hoşuna gitmez ve Sarp’ a karşı cinsel istek duyduğunu fark eder. Bu bölümde kahramanımız artık bastırmış olduğu cinsel isteklerini kıskançlık maskesinden çıkartır ve biz “kız kurusu” romancının, sevmediğini söylediği veya küçük gördüğü insanlarla ilgili cinsel fanteziler kurduğuna tanıklık ederiz. Ancak halen aklı evde çiçeklerin sulanıp sulanmadıkları ile meşgul olmaya devam etmektedir. Bölüm sonunda Süha Rikkat’ in geçmişten gelen hayaletleri su yüzüne çıkar, sevilmeyeceğini düşünen, terk edileceğine inanan romancı erken davranarak Sarp’ ı terk eder ve roman yazma işine, kendi dünyasına geri döner.
Üçüncü bölümde Süha Rikkat’ in Sarp ile yaşadığı maceranın sonuçlarını alırız. Karakterin ilk iki bölüm boyunca şahit olduğumuz iç diyalogları burada artık sayıklamalara dönüşür. Zaman algısı kayar, günler haftaları, haftalar ayları kovalar. Mevsim sonbahardan kışa döner. Kadın, genç adama duyduğu isteği görmezden gelmeye çalışır ancak başaramaz. Pandora’ nın kutusu bir kere açılmış ve artık kapanmaya niyeti yoktur. Sarp’ tan gelen bir mektup, roman yazmaya çalışan ama düşüncelere kapılıp kaybolan kadını doldurduğu çileden kurtarır. Bildiği dünyanın aksine genç adam kadına sevgisini ilan etmekte, O’nsuz yaşayamayacağını itiraf etmektedir. Romanın düğüm noktasında kadın otelden çıkıp sahile koşarken; ne evdeki çiçeklerini, ne otel odasında yağan yağmura rağmen açık kalan kapısını, ne de etraftaki insanların kendi hakkında söylediklerini umursamaktadır. Sevildiğini bilmek, sonuçları ne olursa olsun, kadını değiştirmiştir.