NEDEN BÖYLE OLDU?
...
Atilla GÖSTERİŞLİ
atilla.gosterisli@hotmail.com -
Şimdi, kızgınlıkları ve tepkisel değerlendirmeleri bir yana bırakıp, soğukkanlı bir analiz yapmanın zamanıdır. Olup bitenin dürüst bir muhasebesini yapmak, kendimize, topluma ve tarihe karşı sorumluluğumuzun gereğidir. Çünkü dürüst ve namuslu olmayı, hangi gerekçeyle olursa olsun yalana, iftiraya, manipülasyona ihtiyaç duymamayı, toplumu ayrıştırmamayı ve ülke yararını her türlü çıkarın üstünde tutmayı önemsiyorum.
*
Şunun artık iyice anlaşılması gerekiyor.
Türkiye toplumunun son 21 yılı eşitsizlikler üzerine kurulu. 2000’ler Türkiye’sinin temel faktörü olan ve artık devleti ele geçirmiş görünen Ak parti referansı şeriattan alan bir yönetim biçimi oluşturmaya çalışıyor. Kısaca İslamcılık diyebileceğimiz bir ideoloji ile rejim değiştirilmeye çalışılıyor. Bir yandan hukuk, demokrasi, laiklik tahrip edilirken bir yandan din de istismar ediliyor.
Ümmetçilik ile toplum ayrıştırıldı. Toplumun tüm sınıflarına yönelik kutuplaştırma yaratıldı. Toplum bölündü, parçalandı, kadim ayrılıklar daha da keskinleştirildi. Bu zihniyet toplumu bilerek, isteyerek yordu; toplumun dikkatini belli bir noktaya odaklanmasına izin vermedi. En küçük sorunları bile, çok büyük, çözümsüz sorunlara bağladı.
Ak parti toplumu dönüştürme planını otoriterliğe dayandırarak gerçekleştirdi. Bu tür rejimlerin temelinde otoriterlik vardır. İktidarın en tepesindekilerin kendi gibi düşünmeyen vatandaşa terörist demesi, bugün seçmenin yarısından fazlasını oluşturan muhalif kitleyi zillet diye nitelendirmesi bunu gösteriyor zaten.
Ekonominin, eğitim, sağlık, hukuk sisteminin içinden çıkılmaz hale getirilmesinin yanı sıra insanların yaşam tarzlarına müdahaleler, kullanılan dil, üslup insanları bezdirdi. Yolsuzluğun, adaletsizliğin, yozlaşmanın egemen olmadığı neredeyse hiçbir kurum kalmadı.
Bu seçimde de gördük ki; Ak parti ideolojik kazanım için ülkeyi gözden çıkarıyor, cennete gitmek için insanların hayatını cehenneme çeviriyorlar, sırf iktidar olmak için her türlü yalana, iftiraya, ayrımcılığa başvuruyorlar.
*
Tüm bunlara karşı demokrasi mücadelesinin sürdürülmesi gerekiyor. Hangi kimlikten, hangi inançtan, hangi mezhepten, hangi yaşam tarzından olursa olsun toplumun bütününün eşit, özgür, dostça kardeşse yaşadığı, inancın, mezhebin istismar edilmediği, demokrasinin, hukukun olduğu, özgürlükçü laikliğin esas alındığı bir Türkiye hayalinin peşinden koşmaya devam edeceğim.