Düzce'den bir Taşkın gelip geçti
Bu yazımda günlük siyasetten söz etmeyeceğim, aksine siyasetten uzak bir konu olacak.
Mehmet AKAY
zatezatturi@gmail.com -
Bu yazımda günlük siyasetten söz etmeyeceğim, aksine siyasetten uzak bir konu olacak. Benim, Düzce'ye alışmamı sağlayan ve gönülden bağlayan Halil Taşkın Yılmaz'dan söz edeceğim.
Üç yıl önce Düzce'ye yerleşmemim hemen ardından Mekân Cafe'nin müdavimlerinden olmuştum. Üniversite öğrencilerin, yerel aydınların, sanatçıların ve gençlerin buluştuğu yerdi. Benim de soluklandığım meķân oldu. Düzenli toplantılar, yerel sanat faaliyetleri yapılıyordu. Bu toplantılardan birkaçını da sunmuş, ulusal düzeyde şair ve yazarların imza günü yapılıyordu. ‘Gökyüzü Gazelleri’ şiir kitabımın da imza günü burada yapmıştık.
Taşkın'ımı böyle bir ortamda tanıdım.
İlk tanışmamızda bana karşı durgundu, biraz mesafeliydi. Ancak aynı ortamda sürekli oturmanın getirdiği güven kısa sürede kaynaşmamızı sağladı.
Taşkın'ım tekerlekli sandalyeye bağlı engelli olmasına karşın bunu bize hissettirmiyordu. Ellerini de pek rahat kullanamıyordu, çay masaya değil doğrudan eline verilirdi. Bu anlattıklarım bedensel durumuyla alakalı, ancak zihin olaraksa berrak bir düşünme ve kavrama yeteneğine sahipti. Çok iyi de konuşurdu. Dostluğumuz pekiştikçe kendisine daha rahat takılırdım, şakalarımı hoşgörüyle, olgunlukla karşılardı.
-Taşkın, ayakların olsa bu Düzce’nin senden çekeceği var, diye takılırdım. O’da “yapma be abi, biz Düzce aşığıyız, bütün çabam Düzce’ye katkı olsun diyedir.” karşılığını verirdi. Haklıydı o, Düzce’nin isimsiz kültür kahramanıydı.
Düzce'de tanıdığım en renkli kişilikti. Kendisini çok sevmiştim. Bir araya her gelişimizde Düzce’nin sanat ve kültür ortamının gelişmesi için sürekli proje üretirdi. İflah olmaz bir kültür elçisi gibiydi. Bera, onun projesiydi. Düzce'de eve hapis olmuş engellilerin sosyalleşmesi başta olmak üzere toplumsal farkındalığın yaratılmasını istiyordu.
Taşkın'ım tüm zorluğa rağmen Bera'yı açtı. Sanat atölyesi olarak geliştirdiği bir projeydi. Resim, müzik kursu veriyordu. Tiyatro gösterilerini burada organize ediyordu. Bera bir süre karargâhı oldu. İstediği desteği bulamayınca orayı kapatmak zorunda kaldı. Bu onu oldukça üzmüştü. Birkaç ay sonra da bizi ebedi olarak terk etti.
Taşkın’ım ayrıca bir tiyatro aşığıydı.
Ulusal pek çok tiyatro gurubunu, oyuncuyu, stendapçıyı ikna edip getirirdi. Bunun için çalmadık kapı bırakmazdı. Valisinden, Belediye Başkanına, Milli Eğitiminden pek çok kamu ve özel kurumların desteğini isterdi. Pek yardım gördüğü söylenemez, ama o yine adıma yakışır azimle, yılmaz organizasyonu örgütler ve gösterisini yapardı. Düzce tiyatroyla tanıştıran en önemli insanların başında geldiğini söyleyebilirim. Geçtiğimiz ağustos ayında yitirdiğimizde beni oldukça sarstı. Hemen her konuda konuşabildiğim birkaç kişiden biriydi. Ayrıca bana hayata tutunma konusunda müthiş bir kaynaktı. Onun mücadelesi ve azmine hayrandım. Taşkı'nım yüreğimizde doldurulamayacak büyük bir boşluk bırakarak aramızdan ayrılmıştı. Onun eksikliğini Düzceli dostları, tiyatro severler gibi ben de hep hissedeceğim.
Taşkın'ımı yitirdiğim birkaç ay sonrası Düzce’de yayımlanan yerel bir gazetede güzel bir habere denk gelmiştim. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Düzce Belediyesi ile yer protokolü imzaladığı haberi yazıyordu. Bu haber Düzce için çok güzel bir gelişmeydi. Taşkın’ımızın tiyatro için canhıraş gösterdiği çaba düşünülürse açılacak tiyatro binasının salonuna onun isminin verilmesini çok isterim.
Eğer bu gerçekleşirse sevgili Taşkın'mıza yerine getirmediğimiz sorumluluğu bir ölçüde yerine getirmiş olacağız.
Taşkın'ma bin selamla...